Gelecekte var olmak ve hayatını devam ettirmek isteyen ulus devletler, kendi pazarlarını korumanın bir yolunu mutlaka bulmalı, bunun içinde öncelikle borçlanmamalıdırlar, çünkü borç almak, özgürlük vermek anlamına gelmektedir.
Borçlu ulus devletlerin kendi pazarları üzerinde tam anlamıyla egemen iradeye sahip olmaları olası bir durum değildir, hatta ve hatta irade göstermeleri, karar vermeleri durumu da pek olası değildir.
Bu durum bize bir stratejik olguyu işaret etmektedir ki o da şudur; ulus devletler yaşam alanlarının ayakları altından çekip gitmesini önlemek için, öncelikle borçsuzluğu başarmalıdırlar. Gerek bölgesel çatışmalar ve kaotik olaylar, gerek genel gerilimler, örneğin Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya karşıtlığı gibi, her iktidarın silaha yatırım yapmasına etki etmektedir.
Silahlanma gereksinimi, ulus devletlerin borçlanmasındaki en büyük nedenlerden birisidir. Ulus devletler silahlanmaya ayırdıkları parayı, bütçelerinde tutabilseler, büyük olasılıkla uluslar arası ekonomik ve finans kuruluşlarından borç almak zorunda kalmayacaklardır.
Ancak bu kendi ellerinde de olan bir durum değildir, küresel otoritenin özsel eğilimleri, yaşam alanını sürekli genişletmeye yönelik beklentileri beslemektedir, dolayısıyla ulus devletler en azından komşularıyla gerilimi dindirmekte güçlük çekeceklerdir, bu durum ortada olan bir realitedir.
Ulus devletler, küresel bir devlet kurulursa veya oluşursa, ellerindeki silahları kaybedeceklerdir. Ancak yeryüzündeki karşıtlıklar, yasal olmayan yollardan silahlanacak ve dolayısıyla silah üretimine ayrılan pay asla azalamayacaktır. O halde ulus devletler, kontrol edilebilir ve yetinilebilir seviyede silahlanmalıdırlar.
Yoksa korunmak ve ayakta kalabilmek için silaha harcadıkları para, intihar edecekleri tetik haline gelecektir. Öte yandan Küresel bir otorite olacaksa, küresel bir dil de mutlaka gereklidir. Küresel otoritenin kılıcı dil olduğuna göre, dünyanın bir yaşam alanına dönmesi, ancak ortak bir dilin egemenliğiyle mümkündür.
Bu durumda ulus devletler, varoluşlarının simgesi olan dili korumalı ve ona sımsıkı sarılmalıdırlar. Ancak Teknoloji ve katma değer üretemeyen ulus devletlerin kendi dillerini korumaya olanakları pek azdır ama olanaksız da değildir.
Stratejik ön görü bize” kimin dili konuşulursa, onun efendiliği sürer” bunu açıkça gösterir. Ulus devletlerin dillerini korumaya özen göstermeleri gerekmektedir. Dil biterse ulus da biter, ulus duygusu da...