Dilin devamını sağlamak ve geleceğe taşımak otoritelerin beklemedikleri bir yerden beslenebilir. Sanat, dili koruyan en uygun zemindir.
Gerçi modern otoriteler, denetlenemeyen sanatlara pek yakın durmazlar, çünkü sanat, işlevsel olarak bir anlamda bilincin farkındalığının sürmesi, özne olma arzusunun devam etmesi anlamına gelmektedir. Ve yine modern otoriteler yaratıcı bireyler istemezler.
Ancak, eğer dil korunmadan otorite korunamayacaksa, bu konuda otoritelerin sanata ve sanatsal faaliyetlere katlanmaları gerekecektir. O halde ulus devletlerin sanata yatırım yapmaları elzemdir. Geleceği oluşturacak olan sıkışma bugün önümüzü görmemizi engelleyebilir. Ancak bilinmelidir ki hayat olasılıklar örgüsünden ibarettir.
Ulus devletler döneminin çökmeye başladığı kargaşada, geleceğe yönelik olumsuz düşüncelere kapılmak pek olasıdır, çünkü olumsuzluk ve olumsuzluk duygusu kargaşanın genel geçer ilkelerinden birisidir. Ancak, aynı zamanda kargaşa ortamında öznelerin insan türünün geleceğine yönelik etki etmesi için de iyi bir olanağı barındırdığı unutulmamalıdır.
Bu durum bize göstermiştir ki kahramanlar, öncüler daha çok kargaşa ortamında ortaya çıkarlar. Tarih, zaten öznelerin etkinliğinin bileşkesi olduğuna ve geleceğin de bugünkü etkinliklerimizle biçimleneceğini bildiğimize göre yarının kuruluşu ve inşasından herkes sorumlu olacaktır.
O halde olumsuzluğa ve umutsuzluğa mahkum olamayız, kendi etkinliklerimizi değiştirerek, geleceğin de değişmesini sağlayabiliriz, bu mümkündür. Üstelik kargaşa ortamları aynı zamanda rastlantının da en çok olduğu ortamlardır.
Süreçlerin kesişmesinin ne tür bir süreç doğuracağı, hangi sürecin hangisiyle kesişeceği, ne türden bir kesişim olacağını hesaplamak böylesi durumlarda nerdeyse olanaksızdır. Dolayısıyla geleceğin bugünün tam bir devamı olacağını da söyleyemeyiz. O halde gelecekte bugün başat olan nitel eğilimlerin dönüşüp değişebileceği unutulmamalıdır.
Günümüzün en açık realitesi küreselleşme olgusu bugünün en güçlü nitel eğilimi olduğudur. Ancak bu sürecin içeriği yaşandıkça dolacaktır. Ne olacağını tam olarak bilmek olası olmayacağına göre umutsuz olmak yerine, sorumlu olmak daha doğrudur.
Şüphesiz ki ulus devletler geleceğin otoritesi karşısında zorluk içindedir, ancak, geleceğin otoritesi belki de, ulus devletlerin evirilmesi ve dönüşmesinden doğan bir federasyon olarak kurulabilir. Bu olasılığın, öteki olasılıklar kadar yaşamsal nedeni bulunmaktadır.
Asıl sorun, bir olabilirlik olan bu eğilimin, edimselleşip edimselleşmeyeceğidir. Aradaki fark, ulusçuluğun ve destekleyicilerinin tutumuyla alakalıdır.