Bu haftaki yazıma başlarken tüm Müslümanların Ramazan'ı Şerifini en içten en kalbi duygularla tebrik ederim Bütün Ümmeti Muhammed'in birlik ve beraberliğine vesile olmasını Cenabı Haktan niyaz ederim.
Allahu Teâlâ’nın (cc) bizlere farz kılmış olduğu ibadetleride iyi okumak gerektiğini düşünüyorum. Namaz, Oruç, Hac gibi ibadetler ferdi yapılıyormuş gibi görünse de, aslında farkında olmayarak toplu yaptığımız ibadetler içerisindedir. Yani dünyadaki tüm Müslümanlar aynı anda bu ibadetleri yapar. Allahu Teâlâ (cc) bu ibadetler aracılığıyla insanoğluna çok büyük dersler vermektedir diye düşünüyorum.
Cemaatimizin, cemiyetimizin, tarikatımızın, vakfımızın, derneğimizin ve STK’larımızın ne olduğunun hiçbir önemi olmadan, hep birlikte Hac İbadetimizi yapıyoruz. Yine aynı şekilde oruç ve namaz ibadetimizi de neci ve kimci olduğumuzun hiçbir önemi olmadan hep birlikte yapıyoruz. Bu ibadetler bize Ümmet bilinci vermek için çaba sarf ediyor. Adeta günde 5 defa, Yılda bir ay, o da olmadı diyelim yılda bir gün Hac mevsiminde mutlaka bizleri ümmeti birliğe çağırıyorlar.
Eğer Bizler Ümmet diye kendi cemaatimizi, cemiyetimizi, kendi tarikatımızı, Derneğimizi, Vakfımızı Ümmet gibi algılayıp öyle yaşıyorsak, Ümmet bilincimizi sorgulamak zorundayız. Bütün bu oluşumlara karşı değilim ama bu oluşumları İslam'ın içerisinde olması gerektiği yere yerleştirmemiz ve İslam'ın üstüne çıkarmamız gerektiğini düşünmekteyim.
Hepimiz biliyoruz ki, İçinde yaşadığımız ülkemiz dünyadaki mazlumların umudu, dünyadaki Müslüman ülkeleri bir araya getirmesi mümkün olan tek ülkedir. Dünyadaki Müslüman ülkelere rol model olabilmesi için de, önce kendi içerisindeki Müslümanların birlik ve beraberliğini sağlamış bir ülke olması gerekmektedir.
Aklıselim düşünecek olursak ne bizim derneğimizin, ne bizim cemaatimizin, ne bizim vakfımızın ve nede bizim tarikatımızın dünyadaki Müslümanları bir araya getirmesi mümkün değildir. Çünkü kurumlarımız İslam adına herkesi kucaklayacak bir yapı ve anlayışa sahip değildirler. Bizim kurumlarımız ancak içinde bulunduğumuz toplumun küçük bir parçasını kucaklayabiliyor. Buda hem ülkemizdeki hem de dünyadaki Müslümanlara Ümmet bilinci verememektedir.
Mevcut şartlar içerisinde bunu başarabilecek ve dünyadaki Müslüman ülkeleri bir araya getirebilecek tek yapı devletimizdir. Devletimizin içinde bize çatı kurum olabilecek tek yapıda Diyanet işleri başkanlığıdır. O halde devletimizin çatısı altındaki Diyanetimize sahip çıkmalı ve onun çatısı altında bir araya gelmek zorunda olduğumuzu hissetmeliyiz.
Eğer, biz bu birlikteliği sağlayamazsak Dünyadaki mazlumların, ezilenlerin ve zulüm gören Müslümanların vebalini de omuzlarımızda hissetmemiz gerekmektedir. Hani bir söz varya ‘’yaptıklarınızdan yapabileceğiniz halde yapmadıklarımızdan sorumlusunuz’’ bize bu sorumluluğu yükleyen bu anlayıştır. Kendi oluşturduğumuz kurumlarımızda çok çalışıyor ve de çok gayret ediyor olabiliriz. Ama bu çalışmalarımız doğrudan İslam’a hizmet edip etmediğini, Ümmet bilinci adına rol model olup olamadığını iyi düşünmeliyiz.
Bu düsturdan hareketle şöyle bir düşünelim; Allah(cc) bize ahirette hangi tarikattan, hangi cemaatten, hangi dernekten, hangi vakıftan ve hangi STK’lardan olduğumuzu mu, yoksa bu dünyada ne şekilde yaşayıp, insanlara ve insanlığa nasıl hizmet ettiğimizden ve bunu da İslam adına ve Allah(cc) rızası için yaptığımızdan mı soracak? Mutlaka alışkanlıkları hemen değiştirmek çok kolay değildir ama bu hususların bizim benliğimiz de doğru yer etmesi gerektiğini düşünüyorum.