Özgüven, sosyal bilimler dalında en fazla araştırılan konuların başında geliyor. Özgüveni yüksek ve kişisel gelişimi öne çıkaran taklit programlar ile yetiştirilmeye çalışılan bir dönem geçirdik.
Her kesimin kendine özgü anlayış ve anlatış şekliyle bu konuda birçok kitaplar yazıldı ve okundu. Bu vesileyle özgüveni yüksek bireyler ve çocuklar yetiştirme hareketi başlamış oldu.
Başlangıç itibarıyla çok ideal gibi görünen bu faaliyetler, sonuçta topluma ne gibi katkı sağlayacağının hesabı yapılmadan ve sonradan karşımıza ne çıkaracağına hiç bakmadık. Çeviri kitaplarla yapılmaya çalışılan suni bir uygulama olarak söyleyebileceğim bu faaliyetler, aslında özgüveni geliştirmekten ziyade yükseklik kompleksi ortaya çıkaran sonuçlar doğurduğunu gördük.
Toplumumuzdaki bireyler ve çocuklarımız bu çalışmalar sonucunda alçaklık kompleksinden kurtulma yöntemi olarak yükseklik kompleksine kapıldıklarının farkına varamadılar. Hâlbuki kontrolsüz güç güç değildir diye düşünecek olursak, İnsanın kendisini yüceltmesinden çok; yüce birinin (ALLAH) kontrolün de olduğumuzu ve ona güvenerek, onun gösterdiği ilkeler doğrultusunda hareket etmemiz gerektiğini unuttuk.
Dedelerimiz cumhuriyetin kuruluşundaki o yokluk yıllarını kendi çocuklarının yaşamaması için dünyada rahat etmeleri arzusunda olmuştur. Bu da çocuklarımızı yetiştirmede daha çok para kazanmak ve rahat etme duygusu toplumumuzu dünyaya tamamen bağladı. Bu bağlılıkla toplumsal istikbali düşünen değil, kendini düşünen bireyler yetiştirmiş olduk.
Böylece hayatı yanlış okuma serüvenimiz başlamış oldu. Ve hala ideal bir toplum oluşturabilmek için bugün de yapmış olduğumuz önemli bir şey yoktur. Yanlış bir zihin altyapısıyla oluşturduğumuz ve hala rüştünü ispat edememiş eğitim sistemimiz bu yanlışlığı düzeltme hususunda tam olarak doğru sonuç elde edememiştir.
Oysaki gençlerimize ve çocuklarımıza dünya hayatının bir şekilde geçeceğini, önemli olanın insanlara ve insanlığa hizmet etmekten ibaret olduğunu, inandığımız Hayat felsefesinin bunu gerektirdiğini anlatabilseydik ideal toplum olma yönünde büyük bir adım atmış olurduk.
İçinde yaşadığımız toplum huzurlu ise, rahat ise, içinde bulunan fertler olarak bizler de huzurlu ve rahat bir hayat yaşarız. Aksi takdirde toplumun tamamı huzursuz ve rahatsız ise bizlerinde o toplumda rahat ve huzur içerisinde olmamız mümkün değildir.
Çocuklarımızı eğitirken bu gerçeği anlatabilmek, eğitim sistemimizde İçinde bulunduğumuz toplumun gelişmesi ve ileriye dönük hedeflerinin olması ile ilgili düşünce altyapılarını oluşturmamız gerekiyor. Şu misali her yerde vermişimdir burada da zikretmek isterim. Savunma sanayimizin bel kemiğini oluşturan bazı silah, araç ve gereçlerde dışa bağımlı olmamızda ülkemizin neler çektiğini çok iyi biliyoruz.
Yıllardır insansız hava araçlarının gösterdiği hedefleri bombalayan Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, PKK ile mücadelede başarı elde edemediğini anladık. Sebebini gördük ki yazılımı ve o teçhizatları dışarıdan alma bağımlılığımız olduğu sürece doğru hedefleri bulmamızın mümkün olmadığı ve aynı zamanda yanlış ideallerle yetiştirilmiş bir neslin var olduğu hakikati ile karşı karşıya geldik.
Öyleyse artık bu yanlıştan dönmemiz gerekiyor. Yetiştirmeye çalıştığımız neslin ideallerini yeniden gözden geçirmemiz gerektiğini iyi bilmek zorundayız. Varlığını doğru yöntemlerle Allah’ın rızası gözeten ve bu topluma adayan bir nesil yetiştirmek zorunda olduğumuzu unutmamalıyız. Çünkü bu toplum yoksa başka toplumların esaretinde olan bir hayat var demektir.
Veliler olarak bizler üzerimize düşen vazifelerimizi özveriyle yerine getirmeden tamamını devletten beklemenin çok da yerinde bir yaklaşım olmadığını biliyorum. Bizler Toplumsal olarak bilinçlenip doğru yönlendirmeleri çocuklarımıza yapmak zorundayız. Çünkü Allah’u Teâlâ diyor ki ‘’bir toplum kendini değiştirmedikçe Allah o toplumu değiştirmez’’.
Devletin eğitim sistemi dâhil olmak üzere bütün alanlarında bürokratlarımızın, idarecilerimizin ve yöneticilerimizin her birini bu noktada doğru yönlendirme adına projelerle, doğru bilgilerle yönlendirmek zorunda olduğumuzu unutmamalıyız.
İdeal bir toplum olma adına gerekli çabalarının toplumun tabanından yükselmesi gerekmektedir. Artık kendimizi, cemaatimizi, cemiyetimizi, derneğimizi, vakfımızı değil; Ülkemizi ve ümmeti Muhammedi düşünmek zorunda olduğumuzu zihinlerimize ve zihinlerimizin merkezine yerleştirmek zorundayız.
Böylece dünyayı doğru anlama, dünyaya yeteri kadar bağlanma, Dünya ve ahiret saadetini yakalayacak kadar büyük idealleri olan bir toplum oluşturmak zorunda olduğumuzu birbirimize sürekli hatırlatmak zorundayız.