Nedendir bilinmez insanoğlu geçmişe hep özlem duymuştur. Belirli bir yaş üstü insanların sohbetlerinin ana konusu genelde eskiden şu şöyleydi bu böyleydi diye başlar. Bizim zamanımızda şunu yapamazdık bunu yapamazdık diye uzar gider. Dün niye öyleydi de bugün böyle oldu diye hiç düşünüp çözüm üretmeyiz.
Bizim çocukluğumuzda hatırlıyorum da veliler okula öğrenci olarak bizleri götürdüğünde, öğretmenlerimize eti senin kemiği benim bu çocuğa öğretmen gereken ne varsa hepsini güzelce öğret diyerek teslim ederlerdi. Yine okuyamayacağının üzerinde ittifak etmiş oldukları çocuklarıda sanayiye götürüp ustaya aynı şekilde eti senin kemiği benim bu çocuktan güzel bir usta çıkar diye teslim ederlerdi. Eti senin kemiği benim ifadesi neyi anlatır çok iyi bilmem. Ama ben öyle zannediyorum ki; terbiye amaçlı olmak üzere kulak çekmek, ufak tefek vurma ve benzeri şeyleri ifade ederken kemiğe zarar verecek kadar ulaşmaması gerektiğini anlatıyordur diye düşünüyorum. Bu vesileyle bize göre şu an yanlış bir yöntem olsa bile bir disiplin, bir ahenk, bir düzen oluşmuş idi. Her ne kadar benimsenen ve tavsiye edilen yöntem olmasa da.
Tabii bu ifadeleri kullanırken geçmişteki O dayakçı zihniyeti benim sevdiğim takdir ettiğim ve özlediğim için değildir. Lakin yerine getirmiş olduğumuz yeni yöntem, ne eğitimcilerimizin, ne velilerimizin, nede idarecilerimizin tarafından çok iyi özümsemiş, benimsemiş ve uygulanabilirliği ortaya konularak elde edilmiş sonuçlardan ibaret bir yöntem değildir. Çünkü bizlerde çocuklarımızı sevgiyle nasıl yetiştireceğimiz ve onlara hayatı doğru şekilde nasıl anlatacağımız ile ilgili geçmişten gelen kendimizde bir kültür olmadığı için, bugün de biz bunu çocuklarımıza uygulayamıyoruz. Böylelikle ortaya şu manzara çıkıyor; şımarık, aileden terbiye alamamış, karşısında kendisinin faydasına bile olsa kaşını çatan kimseyi benim psikolojimi bozuyor diye şikâyet noktasına kadar giden ve bir yaptırım mekanizması bile oluşturan gençliğin elindeki başıboşluğu görmezden geliyoruz. Artık veliler olarak toplumumuzda çocuğumuzun İncinmemesi adına her türlü fedakârlık anlayışının da ucunu kaçırmış, haksız olduğu halde bile çocuğumuzu haklı pozisyonunda görmeye çalışır hale gelmiş vaziyetteyiz. Şunu iyi biliyorum ki bizim anne ve babalarımız kendilerinin çocuk yetiştirmekle ilgili çok büyük bilgileri yoktu. Ama farkına varmadan ve bilmeden yapmış oldukları işler aslında çocuk yetiştirme teknikleri ve taktikleri açısından hiç de küçümsenemeyecek kadar verimliymiş.
Sosyal diyalogları dediğimiz komşuluk ilişkileri ve akraba ziyaretleri o zamanlarda fazlaca yapılan işlerin içindeydi. Böylece büyüklerin yanında nasıl oturulacağını, nasıl kalkacağını, ne zaman konuşulup, ne zaman konuşulmayacağını, eve misafir geldiği zaman onlara ne türlü muamele ve ikramlarda bulunacağını, evde hizmet etme yöntem ve şekillerini, hiç farkına varmadan bizlere öğretmiş oluyorlardı. Onlar sohbetlerinden özetle anlatılmış bir hayat ortaya koyuyorlardı. Kısacası yaşanmışlıklardan büyük bir ders çıkarma şansımız vardı. Şimdi ise egosu tavan yapmış şımarık ve kendi bilgisinden seviye olarak biraz daha düşük olduğunu zannettiği kimselerin hayatlarına bile değer vermez bir nesil ortaya çıkıyor. Kısacası söylem olarak çok mükemmel konuşabilen, kendini ifade edebilen ve bakış açısı olarak güzelmiş gibi görünen, ama egoist bir nesil ortaya çıkardık. Artık bu yanlışlarımızın farkına varıp bunları düzeltmek için neler yapabiliriz diye kendimize sormak zorundayız. Çünkü bu gençlik bizim ellerimizde şekillendiğine göre bu sorumluluk da bizim olsa gerek. Bunun için başta kendim olmak üzere, herkesin bu sorumlulukta üzerine düşeni araştırıp eskiyi özletmeyecek bir nesil yetiştirmeliyiz. Taşın altına elimizi koymasak Allahu alem kıyamete kadar sohbetlerimizin ana konusu eskiye özlem olur.