Bütün eğitimcilerimizin Eğitimciler gününü tebrik ediyorum. Şimdi şunu diyebilirsiniz, bu tebrik 24 Kasım geçtikten sonra geç kalmış bir tebrik olmuyor mu?
Hani der dururuz ya böyle özel günler bir güne mi sıkıştırılır diye, yani böyle önemli günlerin bir güne sıkıştırılmaması gerekliliği sözünün arkasında olduğumuzu anlatabilmek için Eğitimcilerimizin Eğitimciler gününü tebrik etmeyi bugüne bıraktım.
Tekrar tekrar söylüyorum ki Eğitimcilerimizin her gününü tebrik ederim. Eğitimcilik mesleği benim bakış açıma göre peygamberi bir meslek ve peygamberlerin yolunu izleyenlerin mesleğidir. Çünkü bir toplumu sıfırdan alıp, o toplumu şekillendirmek bizim inancımızda peygamberlerin görevidir veya onların takipçilerinin görevidir. Onun için diyorum ki eğitimcilik mesleği kutsaldır ve peygamberi bir görevdir. Bu hassasiyetle mesleğine sarılan bütün eğitimcilerimize ve öğretmenlerimize selam olsun.
Geçmiş tarihlere baktığımızda bir toplumu ve kültürünü yok etmek isteyenlerin bin yıllardan bu tarafa yapmış oldukları ortak bir faaliyet var. Bu zorba toplumlar kendi inançlarını ve kendi kültürlerini ayakta tutabilmek, hırslarının ve ideallerinin peşinden koşup dünyayı idare etmek için savaşlar çıkarmışlar. Bu savaşlarda sadece insanlar öldürülmüş veya esir edilmiş değildir.
Bir toplumun kökünü kazımanın yöntemi sadece soykırım ile olmuyor. Bugün kapitalist olarak ifade edeceğimiz toplumlar diğer milletlerin topraklarına girmiş, insanlarının canlarını almış ve kalan halkı köle etmelerinin yanında kültürlerini de yok etmiştir.
Bunun için kütüphanelerini ve yazma eserlerini yakarak, yıkarak komple yok etmeye çalışmışlardır. Ne isterler kütüphanelerden ve tarihi eserlerden derseniz bir kültürün yok olması, insanların ölümüyle değil o toplumun zihninin boşaltılması ve geçmiş kültürlerine ait bilgi ve belgelerin ellerinden alınması ile mümkün olduğunu bilirler. Onun için kütüphaneleri yıkmış, kitapları yakmışlardır.
Hemen hemen herkesin de bildiği gibi tarihi vesikalarda Moğollar girdikleri toplumları adalet gözetmeksizin katletmiştir. Kendi kültürlerinden koparmak için kitaplarını ve kütüphanelerini yakmıştır.
Yine Endülüs’ü düşünecek olursak orada katliam sadece insanlar üzerinde olmamıştır. Kütüphanelerin talan edilmesi, kitapların çalınıp kendi toplumlarına götürülmesi, kütüphanelerin ve kitapların yakılması yakın tarih olarak karşımızda durmaktadır. En yakın tarihimizde bir gecede okuryazarlığını kaybeden bir toplum haline dönüştürüldük.
Tarihi belgeler ve devlet arşivlerinin kilo ile Bulgarlara satıldığı artık bilinmektedir. Bütün bunlar bir toplumun zihnini yok etmek, Kültüründen uzaklaştırmak, direkt olarak köle edemiyorlarsa, zihinsel köleleştirmek adına yapılmıştır. Yine eski toplumlarda olduğu gibi tarihi eserleri ortadan kaldırmak geçmiş kültürle aradaki bağı koparma adına kullanılan mekanizmalardır.
Bugün İslam adına! Değerlerimizi hatırlatan kültür eserlerinin kendilerine göre bazı bahanelerle tahrip edildiği ve yok edildiği görülüyor. Bu hareketler bir inancın ve bir hayat tarzının yeryüzünden silinmesi anlamına gelmektedir. Artık şunu söyleyebiliriz, bir toplumun köleleştirilmesi topraklarına girip o topraklarda yaşayanların kendi kültürünü insanlarının zihninden koparıp atmakla mümkün oluyor.
Toplumumuzdaki eğitimcilerimizin üzerine düşen vazifenin ne kadar büyük olduğunu bir kez daha hatırlatmak isterim.
Hafızası silinmiş, kültürü elinden alınmış, böylelikle tamamen geçmiş ile bağı kopartılmış olan bir nesli yeniden inşa etmek, yeniden bilinçlendirmek, yeniden hedeflerinin ortaya çıkmasını sağlamak ve gelecek nesillere adaletle muamele edecek bir toplum ortaya çıkarmak eğitimcilerin eseri olacaktır.
Onun için ellerindeki hammaddeyi, yani gençliğimizi iyi kullanmak ve iyi değerlendirmek zorunda olduklarını biz halk olarak biliyoruz. Eğitimcilerinde bunu bildiklerine inanıyorum ve bu bilinçle çalışacaklarına inanıyor, kendilerine başarılar diliyorum. Allah’ın selâmı, bereketi, merhameti bu işi kutsal görüp ve buna dört elle sarılan bütün Eğitimcilerimizin üzerine olsun.