EHLİSÜNNET KİM?
Bu dönemde cemaatlerin, tarikatların ve uzantıları dernek ve vakıfların, ehlisünnet ve Fırkayı Naciye tekellerine girmiş, adeta kendilerinden başkası kurtuluşa erememişlerdir. Her zaman suiistimal edildiğini söylediğim kavramlardan birisi olan ehlisünneti bir talep üzerine konu edinerek köşeye taşıdım.
Biliyoruz ki yaptığımız yanlışları meşrulaştırmak ve kendimizi rahatlatmak adına kılıf bulmada insanlar olarak ve de Müslümanlar olarak üstümüze yok. Bu konunun da bizler tarafından suiistimal edip etmediğimizi bir gözden geçirelim istedim.
Ehl-i Sünnet; zaman içerisinde ortaya çıkan fraksiyonlar karşısında ümmetin ortak aklı ve ruhudur. Bu ruhun dinamik bir şekilde hayata intikali ve Müslümanları kuşatması, ihtilaf noktalarının tefrikalara gitmemesi, tefrikadan uzlaştırma siyaseti ve geleneğin kendi içerisinde yenilenmesi olarak anlamak daha doğru olur.
Eğer Ehl-i Sünnet, yanılarak veya kasten mezhebi bir fanatizmin üzerine oturtulursa, o zaman misyonunu kaybedecektir. Bu yanlış uygulamalarla Haricilik ve Şia neyse Ehl-i Sünnet de aynı kategoride bir zemine oturmak durumunda kalacaktır.
Ehl-i Sünnet aslında bir yoldur. Uzlaştırma, Birleştirme, Bakara suresi 143. Ayette anlatıldığı gibi ümmeten vasatan (Orta yol, İfrat ve tefritten uzak) olma, hayırlı ümmet olma çizgisinde buluşma, -Savrulan uçları toplama, Aşırılıklardan uzak olma, İtidal, Adalet ve İstikrar üzerine bir itikadın, bir anlayışın, bir Din telakkisinin İslam camiasında, ümmette oluşmanın ve buluşmanın adıdır ehlisünnet.
Bu Ehl-i Sünnet kavramını hiçbir cemaatin, hiçbir gurubun, hiçbir tarikatın, hiçbir dernek ve vakfın kendi tekeline alması veya kendi tekelinde görerek tapulamış sanması düşünülemez vede kabul edilemez. Ehlisünnet anlayışının başlangıcı çok canlı ve dinamik bir süreçtir. Bu sürecin devam ettirilmesi gerekmektedir.
Ümmetin birlik ve beraberliğe belki dünkünden daha çok ihtiyaç duyduğu bu günlerde bu kavramı ve buna benzer ortak kavramlarımızı zedelememiz gerekmektedir. Bizim bu dünyada insanlara şirin gözükmemizin hiçbir önemi yoktur, çünkü hesaba çekecek ALLAH’ dır. O halde ALLAH sinede gizlediklerimizi de bildiğine göre yaptığımız işlerde asıl niyetimizi insanlardan gizlemiş olabiliriz ama ALLAH’ dan gizlememiz mümkün değildir.
Öyleyse yaptığımız işlerde samimiyetimizin, iç hesabımızın doğrudan ALLAH için olması çok önemlidir. ALLAH içinmiş gibi değil ALLAH için olması çok önemlidir. Eğer ahirette hesaba çekileceksek yaptığımız işlerimizi ne için yaptığımızı iyi düşünmemiz gerekmektedir. Cemaatimizi güçlendirmek adına mı, cemaatimize adam devşirmek adına mı, elde edeceğimiz makam mevki para pul veya akla gelmeyen menfaatler adına mı?
Ya da sade ve hiç katkısı olmadan inancına, kimliğine bakmadan insanlara ve insanlığa faydalı olmak adına mı? Çünkü ALLAH kendine inanan inanmayan ayırmadan, canlı cansız ayırmadan, ihtiyacı olana ihtiyacı olduğu zaman ihtiyacını veren ADİL ve RAHMAN’ dır. Bizler ALLAH’ dan daha mı çok bu dinin sahibiyiz ki ALLAH’ ın insanlara tanıdığı hak ve serbestliği; kendi gurubumuz, cemaatimiz, dernek ve vakfımız adına sınırlıyoruz. Sözde İslam adına kraldan daha çok kralcı oluyoruz. Adaletin olmadığı yerde İslam’da yoktur.
Aile reisliğinden tutunda devlet reisliğine kadar bütün idareciler, üzerlerinde ADİL ve RAHMAN sıfatı tecelli etmiyorsa yaptıkları işin boşa gittiğini düşüne bilirler. Mutlaka her şeyin doğrusunu ALLAH bilir, hesap dününün sahibinin karşısına sanık olarak mı yoksa teşekkür etme adına şahit olarak mı çıkmalıyız (eşhedü) asıl mesele bu.
Yazının başında tarifini yaptığımız gibi Ehl-i Sünnetin aslında bir yol olduğu gerçeğidir. Onun, uzlaştırma, birleştirme, Ümmeten Vasatan (Orta yol, İfrat ve tefritten uzak) olma, Hayırlı Ümmet olma çizgisinde buluşma, savrulan uçları toplama, aşırılıklardan uzak olma, itidal, adalet ve istikrar üzerine bir itikadın, bir anlayışın, bir Din telakkisinin İslam camiasında, ümmette oluşmanın ve buluşmanın adı olduğu bilinci her Müslümanın şiarı olmalıdır.
Bu şiar Kuran ve onun ilk talebesi ve uygulayıcısı olan Muhammet (AS) ın Din tarifini ifade etmektedir. Zamanın çok hızla aktığı ve gündemlerin hızla değiştiği günümüzde bu tanım çerçevesinde kendimizi kontrol etme mecburiyetinin dini bir gerekçe olduğu bilincinde olmalıyız. Yani kimsenin tekelinde olmadığının farkına varmalıyız.