On sekizinci Milli Eğitim Şurası, Antalya'da yapılmıştı. O tarihte ben de Merkez İmam Hatip Okulu Aile Birliği'nde görevliydim. Şuraya okul aile birliği adına katılıp katılmayacağım sorulduğunda, katılacağımı söyledim.
Üniversiteden öğretim görevlilerinin, il ve ilçe milli eğitim müdürlerinin, şube müdürlerinin ve konusunda yetkin öğretmen arkadaşlarımızın bulunduğu bir şurada biz de okul aile birliğini temsilen iştirak ettik.
O dönemler zorunlu eğitimin 8+4 olduğu günlerdi. Şunu iyi biliyorduk ki, kayıtlara ve tutanaklara aldırdığımız her mevzu halkın tabandan isteği ve talebi olarak yukarıya bir mesaj olacaktı. Dolayısıyla, komisyonlarda olan kişileri gözden geçirip bizimle aynı düşünceye sahip olduğuna inandığımız kardeşlerimizle hemen istişare ederek, 8+4 yerine 4+ 4+ 4’ ün kayıtlara alınmasının gerekliliğinde hemfikir olduk.
Tabii bu da yeterli değildi. Çünkü bizim düşüncemize göre, bir toplumun ahlak seviyesi, inancı ile eşdeğerdi. O halde toplumun ahlak seviyesinin yükselmesi için inanç seviyesinin de yükselmesi gerekmekteydi. Bunun için de en azından ortaokuldan başlamak üzere Seçmeli Kuran'ı Kerim, Seçmeli Peygamber Efendimizin (SAV) hayatı, Seçmeli Temel Dini Bilgiler gibi derslerin eklenmesini ve öğrencilere seçme hakkı tanınmasını talep ederek, bunları da kayıtlara aldırmıştık. O şartlarda bütün bunları yapmak ve bunları kayıtlara aldırmak oldukça güç ve meşakkatli bir işti.
Çünkü bizler koordinatör olarak atanan öğretim görevlilerinin çoğunun kendi siyasi görüşlerine ters ifadeler kullanıyor ve uygun olmayan taleplerde bulunuyorduk. Bu husus, onları bizim taleplerimizi kayıtlara alma noktasında zorluyordu. Ama biz elimizden gelen her türlü çabayı sarf edip komisyonda bulunan arkadaşları ikna ederek oy çokluğuyla bunların tutanaklara geçmesini sağladık, elhamdülillah.
Toplumun taleplerinin yukarıya iletilebilmesi için bunların tutanaklara geçmesi ve sonuç bildirgesinde yer alması gerekmekteydi. O gün, benim özellikle yukarıdaki konulardan farklı olarak tutanaklara geçmesini istemiş olduğum bir konuda, okul aile birliklerinin yetkilerinin ve okuldaki faaliyetlere katılma oranının artmasıydı, lakin bir türlü tutanaklara yazdıramadım. Bu konuda eğitim camiasındaki kardeşlerimiz bile bize destek vermedi. Oysa ben, “Okul aile birlikleri aracılığıyla toplumun da eğitime destek ve katkısı sağlanırsa, sadece öğrencilerimizin değil, velilerimizin ve ailelerimizin eğitiminin de sağlanması mümkün olacaktır” diye düşünüyordum.
Oysaki şu anda, ÖNDER çalışmaları içerisinde okul aile birliklerinin ne kadar etkin bir rol oynadığını anlatan seminer ve sunumların yer aldığını görmekteyiz. Bugün bu çalışmalar o düşüncenin olgunlaştığını göstermektedir. Geç de olsa velilerimizin, okuldaki eğitime ve öğrencilerimize katkı sağlaması ve onları eğitim çerçevesi içerisinde tutması sonucunda başarıya ulaşıldığı görülmüştür.
Beşikten mezara kadar ilim öğrenmenin gerekliliğini bilen bir toplum olarak biz velilerin de çocuklarımızı okuturken de öğrenmeye devam etmesi gerekmektedir. Onun için eğitimde okul aile birliklerine gereken özen gösterilmeli ve mutlaka destek sağlanmalıdır. Toplumumuzun başarısı için, çocuklarımızın başarısı için biz veliler olarak okullarımıza ve eğitime elimizden geleni fazlasıyla yapmak zorundayız.
Bu bilinçle hareket etmek ümidiyle.