Öyle bir ideal düşünelim ki Allah resulü (sav) hayatı boyunca gecesini gündüzünü bu idealin mücadelesini vermiş olsun. Öyle bir ideal düşünelim ki bulunduğu bölgeden başlayıp tüm dünyayı güzelleştirecek bir hedefi olsun. Öyle bir ideal düşünelim ki hem dünyamızı hem ahiretimiz mamur etsin ve bizleri ahirette peygamberlerle ve Salihlerle beraber etsin.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Allah resulü(sav) her kesin bildiği gibi bir insandı. İnsan olmanın gereği olarak bir toplum içinde yaşamını sürdürüyordu. Allah resulünün(sav) yaşadığı toplum hepimizin bildiği gibi içler acısı bir haldeydi. Allah resulde(sav) bu çarpık ve bozuk düzeni görüyordu. Toplumun bir bireyi olarak bu çarpık ve bozuk düzene kayıtsız kalmıyordu vede kalamıyordu. Hiç bir makam ve mevki gözetmeden alt hesaplar yapmadan sırf Yaratanın rızasını kazanmak için bir şeyler yapılmalıydı veya yapmalıydı; ama bunun nasıl yapılacağını bilemiyordu. İçinde yaşadığı şehrin güncel sıkıntılarından uzaklaşıp Rabbiyle baş başa kalacağı, hıra nur mağarasına çıkar orda tefekkür ederdi. Allah’ta ona dünyayı değiştirecek ve uğrunda ömür harcanacak bir ideal, bir sorumluluk verdi. Bu ideal veya sorumluluk hiç şüphesiz ki bireyin ve toplumun eğitilmesidir. Bu ideali gerçekleştirmek için Allah resulü(sav) gecesini gündüzünü, ilk önce kendi toplumunun sonrada tüm insanlığın eğitimi için harcamıştır. Doğru ilke ve prensiplere göre eğitilmiş bir birey veya toplum hem kendi hem de başkaları için umut kaynağı olacaktır. Allah resulünün(sav) sahabeleri buna en güzel örneği teşkil etmektedir. Geçmişte bunu Allah resulü (sav), sahabeler, âlimler güçleri ve bitmek tükenmek bilmeyen gayretleri nispetince yapmışlardır.
Allah resulü(sav) ve sahabeler şimdi aramızda yok lakin onların öğretileri ve metotları var. Allah resulü(sav) ve sahabeler bizlere Allah’ın rızasını kazanabileceğimiz ve içinde huzurlu yaşayabileceğimiz bir toplumu oluşturacak bir ideal bir görev bıraktılar. Bizler bu dinin temsilcileri olarak bu ideale sahip çıkmalıyız. Günümüzde bu ideale sahip çıkma sorumluluğu öğretmenlere, imamlara, cemeatlara, tarikatlara ve stk’ lara düşmektedir.
Yaşadığımız toplumun insanlarından ve insanların hatalarından şikâyet ediyorsak o zaman Öğretmenler, İmamlar ve STK'lar olarak hiçbirimiz işimizi (bilinçli bir vaziyette) dünya kalitesinde yapmıyoruz demektir. Bu ülke Dünyada daha iyi bir Ülke olacaksa siz öğretmenler, siz imamlar ve biz STK'lar sayesinde olacaktır. Sahip olduğumuz konumun kıymetini bilelim ve ideallerimize kapitalizmin penceresinden bakmayalım. Maaşım artsın diye düşünüp işini kaliteli yapmayan, kendini ve menfaatini düşünüp elindeki öğrencisini düşünmeyen, arkasındaki cami cemaatini düşünmeyen ve yaptığı çalışmalarla kendi reklamını düşünüp, kendine arka bahçe oluşturmaya çalışan cemaatler, tarikatlar ve STK lar gibi olmayalım. Ümmet deyip STK'sını, cemaatini, tarikatını ifade eden Bir ümmet anlayışında olmamalıyız. Allah rızası için diye yaptığımız işler kendi menfaatine ve oluşturmayı düşündüğü arka bahçesine adam yetiştirmekten başka bir işe yaramayan faaliyetler olmamalı. Bu ülkenin gençliğinin ve bu milletin sorumluluğu Omuzlarımızda hissederek öyle bir nesil yetiştirmeliyiz ki, tüm dünyaya Ümit olsun, öyle bir nesil yetiştirmeliyiz ki sorumluluğunu Ruhumda hissetsin ve dünyaya yeni bir yol çizsin. Bizler yaptığımız işi öyle bir yapmalıyız ki, tüm dünyaya örnek olsun, umut saçsın. Bu millet dünyadaki zulme dur diyebilecek donanıma, bilgiye inanca sahip bir millettir. Adaletle dünyaya yön verebilecek bir millettir. Bizler yani tüm Müslümanlar Allah’ın (cc) adaletinin yeryüzünde temsilcisi bir milletiz. Yeterki gözümüzdeki kapitalizmin gözlüğünü çıkaralım. Olaylara dünyalık değil, ahretlik bakmasını becerelim. Peygamberi meslek sahibi olanlar biraz fedakârane davranabilirse, hem bu toplumun hem de dünyanın rengini ve kokusunu değiştirebilirler. Öğretmenler ve imamlar…