Bir referandum böyle geçti…
Devlet Bahçeli ve ekibinin 15 Temmuz sonrası dik duruşu gözden kaçırılmamalıdır. Öyle ki %50 AK Parti'nin %12 Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) % 1 civarı Büyük Birlik Partisi’nin (BBP) % 1 civarı Hür Dava Partisi’nin en az % 1 HDP'den geçme herhalde % 1’e yakında CHP, Saadet ve benzeri küçük partilerden evet oyu verecekleri varsayılırsa yaklaşık %66’lık bir oy potansiyeli olması gerekirdi.
Bir de bunlardan ayrı kendilerince cemaat olarak nitelendirilen, biz de evet oyu veriyoruz diye sanki bir siyasi parti edasıyla açıklama yapanları eklemiş değiliz; ama sonuç ortada % 52 Evet diyeceklerini açıklayan/açıklamayan herkesin vermesi gerektiği düşünülen oy oranı % 66 iken, alınan oy oranı % 52 büyük başarı olarak tarihe geçen rakam % 52 haydi bu Türkiye çapında…
Ya Antalya'da ne oldu, en az %60 civarındaki ittifak %40’da kaldık. Büyükşehir Belediyesi seçimlerinde almamız gereken belediyeyi alamayacak bir pozisyona düşmüş gözüküyoruz, tabi bunları söylemek birilerine göre muhalefet gibi gözükür ama üzülerek hem de çok üzülerek bunları söylüyorum.
Bu noktada bir öz eleştiri yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu yazdıklarım hiçte hoşuma gidiyor değil ama birisinin mevcut problemleri gündeme getirmesi gerektiğini düşünüyorum. Siyasette Antalya için al takke ver külah şeklinde yapılan bütün işlerin sonucunun referandumda bu şekilde ortaya çıktığı kanaatindeyim. Bunun yansıması Türkiye genelinde de görülmektedir. Demek ki Türkiye'nin genelinde de Antalya'daki uygulamalardan farklı bir uygulama gözlenmemektedir.
İstanbul, Bolu, Ankara ve Konya seyahatlerimdeki gözlemlerim ve konuyla ilgili Ankara'da bakanlıklardaki görüşmelerimde %52- %53 civarında ancak çıkar düşüncemi, millet sandıkta ortaya koydu. Bu millet, teşkilatlarda yapılan iyiliğe de kötülüğe de duyarsız kalmadığını göstermiş oldu. Oysa verilen babaanne aylıkları , İŞKUR’dan yapılan kısa süredeki büyük istihdamlar ve sigorta prim indirimleri sonucu değiştiremedi.
Kendi yaptıklarını doğru görüp diğer fikirlere tamamen kapıyı kapatan teşkilatların ortaya koyabileceği sonuç ancak bu kadar olacaktı. Bir önceki yazımızda eğitimden bahsetmiştik, insanlara Allah'ı ve Resulünü anlatması gereken, nefsimize uymamamız gerektiğini hatırlatması gereken cemaatlerin, siyasete hakim olmaya çalıştığını görüyoruz.
Kendi cemaatlerine kazandıracakları 15-20 öğrenciyle Cennetten müstesna köşeler kapacağını zanneden bu anlayış; Türkiye Cumhuriyeti'ndeki hangi derdimize derman olabildi ki ! Proje üretmek dedikleri ise çocukları bir yerden bir yere götürüp getirmekten başka bir şey değil. Toplumun eksiklerini giderecek, hataları görüp problemlere çözüm üretecek tarzda bir proje anlayışı olmayan hiç kimse, hiçbir cemaat, hiçbir siyasi yaklaşım sonuç vermeyecektir.
Tabanda bu işle ilgilenen kimseler olmadıkça, yukarıdan beklenen her şey başarı zamanını, kurtuluş zamanını uzatacaktır. Bu yaşadıklarımızdan ders alıp gerçek halimizin farkına vararak, siyaset kurumları, sivil toplum kuruluşları ve toplumun bütün unsurları ile kendimize çeki düzen vermeliyiz. Tabandaki bizler artık milliyetçi değil milletçi, cemaatçi değil ümmetçi tavırlar sergileyerek bu topluma faydalı olmak zorundayız. Bu toplumun çocuklarını ve neslini daha iyiye, güzele, hayra yöneltecek uygun çalışmalar, fikirler ve gerçek manada projeler ile desteklemek zorundayız.