Peribacaları, volkan küllerinin arazi yüzeyine yayılıp saçılmasından sonra, bu ince tanelerin tabii bir çimento ile birleşmesi ile oluşan volkan tüflerinin eğimli yamaçlarda sel karakterindeki suların enine ve boyuna aşındırması sonucu arazi yüzeyine çıkmış gibi görünen piramit ve koni biçimindeki şekillerdir.
Sel sularının bu şekilleri oluşturması için eğimli yamaçlarda çeşitli sertlikte ve büyüklükte kütlelerin bulunması gerekir. Sert kütleler, altındaki yumuşak tüflerin aşınıp götürülmesini önlemekte ve şeklin bir koni halini almasını sağlarlar. Yurdumuzda “Kapadokya” olarak bilinen Nevşehir-Ürgüp-Göreme-Avanos arasında bu şekiller oluşmuştur.
Bu doğal şekiller eski çağlarda insanlar tarafından oyularak barınakların oluşturduğu yeraltı yerleşmeleri haline getirilmiştir. Bu yerleşmelerde çeşitli resim ve fresklerle süslenmiş Roma ve Bizans dönemlerine ait çok sayıda kilise ve manastır vardır. Peribacaları, Türkiye’nin en önemli turizm alanları arasındadır.
Travertenler, karstik arazilerde havadaki karbondioksiti alan suların arazide akarken veya yeryüzüne çıkarken kireç taşını eritmesi sonucu bünyesinde bulunan karbondioksit ve suyun buharlaşmasıyla oluşturduğu sütun ve basamaklar şeklindeki “traverten” denen çökellerdir. Ülkemizde bu şekillerin en bariz örnekleri Denizli-Pamukkale travertenleridir.
Renkleri beyaz olduğundan bunlara “Pamukkale” adı verilmiştir. Burada sıcak kaplıca suları çevresinde antik çağda kurulan ve kutsal şehir anlamına gelen “Hieropolis” kenti kalıntıları vardır. Hem doğal hem de tarihi birçok kalıntıların ve turistik tesislerin yer aldığı Pamukkale de önemi turizm alanlarımızdan biridir.
Mağaralar, kalkerli sahalarda suların kimyasal aşındırması sonucu yerin derinliklerinde oluşan oyuklardır. Speoloji Bilim Dalı’nın konusu olan mağaralar turizm faaliyetlerine sahne olan oluşumlar arasındadır. Mağaralar içindeki doğal şekillerden sarkıtlar, dikitler, sütunlar, göller, süslü salonlar, damlama, akma, buharlaşma, çökelme ve yeraltı nehirleri ilginç tabiat harikalarıdır.
Bu yüzden görsel, sportif, sağlık, bilimsel ve kültür açısından sahip olduğu özellikleriyle mağara turizmini ortaya çıkarmıştır. Mağaralar, girişleri, dolaşım düzenlemeler, aydınlatma ve sağlık açısından her yaştan gruptan insanları kendine çeken turizm alanlarıdır.
Doğal güzellikleri yanında arkeolojik, antropolojik, jeolojik ve speolojik araştırmalara sahne olan yerlerdir. Mağaralar aynı zamanda Anadolu’nun yerleşme tarihi ve sportif faaliyetler bakımından da büyük önem taşırlar. Yurdumuzun ve dünyanın değişik yerlerinde irili ufaklı çok sayıda mağara turizm açısında büyük önem taşır.
Manzara güzelliği de birinci derecede turist çeken önemli bir doğal kaynaktır. Özellikle deniz, göl ve akarsu kenarlarındaki muhteşem manzaralı yerler ve arızalı kıyılar birer cazibe merkezleridir. Norveç, Adriyatik, Amerika’nın Pasifik, Türkiye’nin Akdeniz ve Ege kıyılarındaki koy, körfez, burun ve plajlar, kıyıdan birdenbire yükselen dağlar, kanyon vadiler ve falezler bunlara örnek olarak verilebilir. Ayrıca dağlık alanlarda parklar, doğayı koruma alanları, göller oluşturdukları manzaralar ve hava itibariyle hem rekreasyon hem de dağ sporlarına uygun alanlar olarak dikkat çekerler.
Karstik araziler içindeki ilginç sarkıt ve dikitlerin olduğu mağaralar, volkanik yüzey şekilleri, kanyon vadiler, buzul topografyası şekilleri, şelaleler, sıcak su kaynakları ve gayzerler gibi doğal tabiat zenginlikleri de turist çeken önemli merkezlerdir. İç Anadolu’da Kapadokya’daki peri bacaları, tüfler içindeki mesken ve kiliseler Niagara ve Victoria şelaleleri, Ölü Deniz (Lut Gölü), İzlanda’daki gayzerler bunlara örnek olarak verilebilir.