Hz. Salih Medyen Halkını bu kötü durumdan kurtarmak için onlara sadece dini bir mesaj değil aynı zamanda siyasal, ekonomik, ahlaki ve kültürel alanlarda devrim niteliği taşıyan bir çağrı iletiyordu. Onlara, kötü yönetim sergileyen önderlerine itaat etmemelerini olumlu hayat tarzını bozan, ıslah yoluna gitmeyen bu kötü yöneticilere başkaldırmalarını ve bir Resul olarak kendisine itaat etmelerini, bunda hiçbir çıkarının olmadığını, bunu yapmadıkları takdirde korkunç bir azaba uğratılacaklarını ısrarla tekrarlıyordu.
Onlar ise Hz. Salih’in Allah’ın elçisi olduğuna inanmıyor, onun da onlar gibi biri olduğunu, hiçbir farklılığının bulunmadığını ve iddiasında doğru ise kendilerine açık bir mucize getirmesini istiyor ve bundan sonra Allah tarafından gönderildiğine inanacaklarını söylüyorlardı.”[1] Bunun üzerine onların görmeye alışmadıkları olağanüstü bir dişi deve yaratıldı. Çünkü onun mucize olarak kabul edilebilmesi için harikulade bir yaradılışa sahip olması gerekiyordu.
Kuran-ı Kerim’in birçok yerinde de bu devenin mucize niteliği taşıdığı belirtilmektedir. İsra Suresi’nde, kendilerine gönderilen uyarıcıları dinlemeyip mucize isteyen ve kendilerine mucizeler de gösterildiği halde isyan edenleri tehdit eden ayetler, sapkınları şöyle uyarmaktadır: “Hiçbir ülke (veya şehir) olmasın ki, kıyamet gününden önce biz onu ya bir yıkıma uğratacağız veya onu şiddetli bir şekilde azaplandıracağız; bu (muhakkak) o kitapta yazılıdır. Bizi ayetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan şey, evvelkilerin onları yalanlamış olmasıdır. Semud’a açık bir mucize olarak dişi deveyi verdik. O yüzden kendilerine zulmettiler. Oysa biz o mucizeleri, yalnız korkutmak için göndeririz. Oyun ve eğlence olsun diye değil.”[2]
Hz. Salih, Semud’a: ‘Kuyu ve pınarlarınızdan bir gün bu deve su içecek bir gün de sizin hayvanlarınız, bu sıra hiç bozulmayacak. Ayrıca onu serbest bırakacaksınız Allah’ın arzında otlayacak ona bir kötülük yapmayacaksınız.’ diyerek onlara çok güçsüz gibi görünen haliyle tam bir meydan okuyordu. Onlar bu cesaretli ve açık meydan okuma karşısında deveye hemen dokunmadılar. Ama zamanla deveyi tüm kavim için bir sorun olarak görmeye ve ondan kurtulmanın yollarını aramaya başladılar.
[1] Mevdudi, Tefhimü’l Kur’an, IV, 27.
[1] İsra, 17, 58–59.