Allah Gani’dir, Hamid’dir. İnkâr edenler kesin olarak diriltilmeyeceklerini öne sürdüler. De ki: ‘Hayır, Rabbime andolsun, muhakkak diriltileceksiniz; sonra mutlaka yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu da Allah’a göre oldukça kolaydır. Şu halde Allah’a, O’nun Resulüne ve indirdiğimiz nur ( Kur’an) a iman edin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”[1] Allah, inkâr edenlerin kurdukları hileli düzenleri boşa çıkardı ve Hz. Salih’i, kötülük yapmak isteyenlerin ellerinden kurtardı. Bu olaydan sonra artık kavme her türlü tebliği yaptığını ve hiç kimsenin öğüt almadığını gören Hz. Salih, kavmine kendilerinin üç gün içinde helak olacaklarını bildirdi.
Nitekim üç gün sonra Hz. Salih’in uyarısı gerçekleşti ve Semud Kavmi helak edildi. Hicr Suresi’nde 81–84. ayetlerde olay şu şekilde anlatılmaktadır: “Andolsun, Hicr Halkı da gönderilenleri (gönderilen elçileri) yalanlamışlardı”[2] ayetindeki, Hicr Halkı’na bir peygamber gönderildiği halde, ‘peygamberleri yalanlamışlardı’ denmesinin nedeni şudur: Bir insan veya bir halk, bir peygamberi yalanlarsa, bütün peygamberleri yalanlamış olur. “Onlara ayetlerimizi vermiştik de ondan yüz çevirmişlerdi. Dağlardan güvenli evler yontuyorlardı. Derken, sabah vaktine girdiklerinde, onları o dayanılmaz çığlık yakalayıverdi. Buna rağmen kazandıkları şeyler, (uğrayacakları sondan kurtulmak için) onlara yetmedi.”[3]
Hiçbir peygamber kavminin helak olmasını istemez. Onların sevgisi, normal insanların birbirlerine karşı besledikleri sevgiden çok daha üstündür. Onlara gazap gelmeden önce olağanüstü çabalar içinde bulunurlar. Helak olmadan önce onları döne döne uyarırlar. Gerektiğinde azgınlıklarından vazgeçmeleri için onlara çeşitli mucizeler gösterirler. Hz. Salih de öyle yaptı: “Ey kavmim. Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabbiniz den apaçık bir belge (mucize) gelmiştir. Allah’ın bu dişi devesi size bir mucizedir, onu salıverin de Allah’ın arzında otlasın, ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acı bir azap yakalar’ dedi.
[1] Teğabün, 64, 5–8.
2 Hicr, 15, 80.
3 Mevdudi, Tefhimü’l Kur’an, IV, 26,27.