Bu misaller verilirken, Kureyş’in cahilleri ve zalim takımı da: ‘Muhammed’in Rabbi, sinekten, arıdan, örümcekten temsiller getiriyor’ diye gülüp alay ediyorlardı. Bu misallerin, düşünen insanlar için verildiği belirtilerek, cahil ve düşünmekten aciz kimselerin bunu anlayamayacaklarına işaret edilmektedir.
İnsanları gezmeye, görmeye ve düşünmeye teşvik eden mesajlar da verilmektedir. “Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, böylece kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını bir görsünler. Onlar, kuvvet ve yeryüzündeki eserleri bakımından kendilerinden daha üstün idiler.
Fakat Allah, onları günahları dolayısıyla (azapla) yakaladı. Onları Allah’tan koruyacak kimse olmadı. Çünkü gerçekten onlar, resulleri kendilerine apaçık belgeler getirirdi; fakat onlar inkâr ederlerdi. Bu yüzden Allah, onları azapla yakaladı. Şüphesiz O, kuvvetli olandır, cezalandırması şiddetlidir.”[1]
“Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını bir görsünler. Onlar, kendilerinden (sayıca) daha çoktu ve yeryüzünde kuvvet ve eserler bakımından daha üstündüler. Fakat kazandıkları şeyler, (azaba karşı) onlara hiçbir şey sağlayamadı.
Resulleri kendilerine apaçık belgeler getirdiği zaman, yakınlarındaki bilgi dolayısıyla sevinip-böbürlendiler de, kendisini alay konusu edindikleri şey, onları sarıp-kuşatıverdi. Dayanılmaz azabımızı gördükleri zaman, dediler ki: ‘Bir olan Allah’a iman ettik ve O’na şirk koştuğumuz şeyleri de inkâr ettik.’ Ama bizim dayanılmaz azabımızı gördükleri zaman, imanları kendilerine hiçbir yarar sağlamadı. (Bu), Allah’ın kulları arasında sürüp giden sünnetidir. İşte kâfirler burada hüsrana uğramışlardır.”[2]
“Daha önce inkâr edenlerin haberi size ulaşmadı mı? İşte onlar (dünyada) yaptıklarının cezasını tattılar. Onlar için acı bir azap ta vardır. O azabın sebebi şu ki, onlara peygamberleri apaçık deliller getirmişlerdi, fakat onlar: ‘Bir beşer mi bizi doğru yola götürecekmiş?’ Dediler, inkâr ettiler ve yüz çevirdiler. Allah ta hiçbir şeye muhtaç olmadığını gösterdi. Allah zengindir, hamda layıktır.”[3]
[1] Mümin, 40, 21-22.
2 Mümin, 40, 82–85.
3 Teğabün, 64, 5–6.