“Bahçe sahipleri” kıssası Kuran’da şöyle anlatılmaktadır: “Onlara, şu iki adamı misal olarak anlat: Bunlardan birine iki üzüm bağı vermiş, her ikisinin de etrafını hurmalarla donatmış, aralarında da ekinler bitirmiştik.
İki bağın ikisi da yemişlerini vermiş, hiç birini eksik bırakmamıştı. İkisinin arasından bir de ırmak fışkırtmıştık. Bu adamın başka geliri de vardı. Bu yüzden arkadaşıyla konuşurken dedi ki: ‘Ben mal bakımından senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm.’ Kendi nefsinin zalimi olarak gururla ve kibirle bağına girdi ve:
‘Bunun sonsuza kadar kuruyup yok olacağını sanmıyorum, kıyamet saatinin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım.’ Karşılıklı konuşan arkadaşı ona hitaben: ‘Sen, dedi, seni topraktan, sonra nutfeden (spermden) yaratan, daha sonra seni bir adam biçimine sokan Allah’ı inkâr mı ettin? dedi.
‘Fakat Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam. Bağına girdiğinde: Maşallah! Kuvvet yalnız Allah’ındır, deseydin ya! Eğer malca ve evlatça beni kendinden güçsüz görüyorsan (şunu bil ki), Belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir; senin bağına ise gökten yıldırımlar indirir de bağ kupkuru bir toprak haline gelir.
Yahut bağın suyu dibine çekilir de bir daha onu arayıp bulamazsın.’ Derken O’nun ürünleri afetle kuşatılıverdi. Artık O, uğrunda harcadıklarına karşı avuçlarını esefle ovuşturuyordu. O bağın çardakları yıkılmış durumdaydı. Kendisi de şöyle diyordu: ‘Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım.’
Allah’ın dışında ona yardım edecek bir topluluk yoktu, kendi kendine de yardım edemedi. İşte burada yardım ve dostluk, Hak olan Allah’a mahsustur. Mükâfatı en iyi olan O, en güzel akıbeti veren yine O’dur. Onlara şunu da misal göster: Dünya hayatı gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkisi (önce gelişip) birbirine karışmış; arkasından rüzgârın savurduğu çerçöp haline gelmiştir. Allah, her şey üzerinde iktidar sahibidir.”[1]
Ayetlerden de anlaşıldığı gibi, bahçe sahibi servetinin ve adamlarının çokluğu ile gururlanıp kıyamet gününü ve dolayısıyla Allah’ı inkâr ettiği anlaşılıyor, çünkü kıyamet ve ahret gününü inkâr etmek bir bakıma Allah’ı inkâr etmek demektir.
Zira ahretin imkânsızlığını savunmak, Allah’ın gücünün sonsuzluğundan şüphe etmenin bir sonucudur. Nitekim bu kişiye, arkadaşının kendisinin yaratılış safhaları hatırlatılmak suretiyle bu kudretin sahibi olan Allah’ın kıyameti de gerçekleştirme gücünde olduğu ispatlanmak istenmektedir.
[1] Kehf, 18, 32–45.