Kendilerini yabancı gibi hissedenler, ırk, soy, sop, kabile, kavim, meşrep, grup vb. ayrılıkların bir yaradılış gerçeği olduğunu kabul etmek zorundadırlar. Çünkü bu farklılıkların varlığını inkâr edemezler. Mensup oldukları özellikleri seçme şansları yoktur. Hiçbir kimse anne ve babasını, kendisi seçme şansına sahip olmadığı gibi, Türk, Kürt, Acem, Arap, Zenci, Beyaz Avrupalı, Amerikalı gibi özelliklere sahip olarak yaratılmasını seçme şansına sahip değildir. Farklı özelliklerdeki yaratılışlar aslında insanlar için rahmet olup, onların bir kısmını bildikleri ancak bir kısmını da kavrayamadıkları büyük hikmetler arz etmektedir. Bunların en önemlilerinden biri, insanların birbirlerini tanımalarıdır. Düşünün, bütün insanlar tornadan çıkmış gibi tek tip olarak yaratılmış olsalardı, birbirlerini nasıl tanıyacak, sosyal, ekonomik, siyasal, ticaret ve iletişim gibi ihtiyaçlarını nasıl gerçekleştireceklerdi? “Onun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için alınacak dersler vardır.
İnsanlar ne zaman ki bu kardeşlikleri, beraber yaşama zorunluluğunu, birbirlerine ihtiyaçları olduğunu, insan hayatının kutsal ve dokunulmazlığını, canı verenin de alanın da ancak kendilerini yaratan Allah’ın kudretinde olması gerektiğini, kısaca insanlığını unuttular veya ihmal ettilerse, ‘insan, insanın kurdudur’ felsefesini yayan sapık anlayışın kucağına düştüler. Sudan bahane ve basit çıkarlar yüzünden birbirlerini katletmeye başladılar. Kendilerine verilen akıl irade, ilim, fen gibi nimetleri, kısa bir süreliğine, biraz daha rahat yaşama uğruna kendilerine engel gördükleri hemcinslerini yok etmede kullandılar. Hatta bu iğrenç amaç uğruna daha kolay ve daha fazla cana kıymak için hasım gördükleri insanları toptan katleden nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlar ürettiler. Özellikle ırkçı emperyalist küresel güçler, kavmiyetçilik fitnesini kalleşçe kullanarak bir tarafta bu silahları cephelere ayırdığı topluluklara satarak büyük paralar kazanırken, diğer tarafta çıkarlarına engel olarak gördükleri unsurları birbirlerine kırdırarak çirkin emellerine ulaşma gayretlerini günümüze kadar devam ettirdiler.
Irkçılık ve kavmiyetçilik uğruna nice hayatlar karardı. Sömürgecilik uğruna nice ocaklara ateş düştü, nice canlar yok oldu. İşgallerle nice katliamlar yapıldı. Saltanat ve hükümranlık adına nice masum insanlara ateş yağdırıldı. Dizginlenemeyen ihtiraslar, kin ve nefret yüzünden nice ocaklar söndü. Anarşi ve terör sebebiyle nice anaların yürekleri dağlandı. Kan davaları nice aileleri yok etti. Mafyalar, derin güçler haksız yere nice canlara kıydı. Nice önemli şahsiyetler faili meçhul cinayetlerle ortadan kaldırıldı. Yeryüzünde karışıklık, korku, endişe, huzursuzluk, kan, gözyaşı hiç eksik olmadı. Bütün bunların sebebi kavmiyetçiliğin kendini üstün gören kahrolası ‘biz, o, onlar, öteki, düşman’ gibi söylem ve enaniyetleridir.