TÖVBE
En iyisi şöyle düşünülmelidir: “Allah’ın vaadi mutlaka haktır. Ahiret gelecek, o cezalandırma ve mükâfat verme mutlaka olacaktır. O halde sakın dünya hayatı bizi mağrur etmesin, aldatmasın. Bugün keyfimize bakalım da yarın ne olursa olsun demeyelim.
Dünyaya dalıp da ahrete dair görevlerimizi unutmayalım. Fani dünya için ahretimizi feda etmeyelim; çünkü gençlik uçup ihtiyarlık çöker. Hayat bir rüya misali gelip geçer, ahiret ebedi olmak üzere gelir çatar. Ve sakın o çok aldatıcı Şeytan bizi Allah ile aldatmasın, Allah’a da mağrur etmesin.
Yani ‘Allah kerimdir, Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. Allah her şeye kadirdir, vekildir’ diyerek günahlara, tembelliklere, sefihliklere (eğlenceye) sizi sevketmesin, görevlerinizi kötüye kullandrmasın. Gerçi Allah öyledir.
Fakat öyledir diye mağrurlanmak, Allah saygısını duymamak, izzetini ve celalini hesaba katmamak, Allah’ın cezasını tanımamak gibi bir cinayet ve aynı zamanda Allah’ın iman ile çalışan salih kullarına vaad olunan nimetlerinden mahrumiyettir. Çünkü küfür edenlere şiddetli azap, iman ile Salih amellere çalışanlara bağışlama ve büyük bir ecir vardır (Fatır, 5-7).
Makbul bir tövbenin üç şartının olduğu belirtilmiştir:
1- Geçmiş günahlardan dolayı derin bir pişmanlık duymak. 2- Bu pişmanlıktan sonra günah olan şeyleri hemen terk etmek. 3- İşlenen günahları ve benzerlerini bir daha işlememeye kesin olarak azmetmek (Risale-i Kuşeyriye, 228).
Eğer kişi kul hakkıyla ilgili bir kötülük işlemişse, hak sahibinin hakkını ödemek ve onun rızasını almak tövbenin kabul şartlarındandır.“ Allah indinde kabul edilen tövbe, kötülüğü ancak cahillik sebebiyle yapacakların, sonra da çarçabuk vazgeçip tövbe edecek olanların tövbesidir (Nisa, 17).
Yani hemen günahın akabinde tövbe eder, bir hasene (güzel amel) ile günahın eserini kalbinden siler. Geç kalırsa kalp kararır, günahın silinmesi zor olur. Bunun için Peygamber (s.a.v.): ‘Bir kötülüğün akabinde hemen bir iyilik et ki, o kötülüğü gidersin, mahvetsin’ buyurmuştur.