Aile, toplumun çekirdeği, insanlığın mayası;
Huzurlu aile yuvası için, ciddi ve samimi bir niyet gerek elbet, yoksa bugün çürümüş bir gayri ciddi niyetle “hele bir evlenelim de geçinemezsek boşanırız” gibi nesillerimiz için çok tehlikeli sonuçlara zemin hazırlayan düşüncelerden Allah korusun. Kur’an-ı Kerim’in et-Tahrim Suresi 6. ayetin anlamında: “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun” buyuruyor. Yine Cenab-ı Hakk(c.c) el-Furkan Suresi 74. ayetinin mânâsında: “(Rahman’ın has kulları) Rabbimiz! Bize, gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl.” derler.
Huzurlu aile yuvalarını kökünden sarsan en büyük felaket, zina ve fuhuştur. Yüce dinimizde bu fiillerin yapılıp işlenmesi değil, onlara - yani zina ve fuhşa - yaklaşılması bile yasaklanmıştır.
Yüce Yaradanımız huzurlu aile yuvalarının kanseri mesâbesindeki bu çirkin davranışların yayılmaması ve toplumun tamamını koruma adına en ağır caydırıcı cezalar ve suçlar takdir buyurarak; insan haysiyet ve şerefinin korunmasının her şeylerden önce geldiğini vurgulamıştır. Allah Rasulü(s.a) uyarıcı hadis-i şeriflerinde, fuhuş ve zinanın yaygınlaşmasının kıyamet alametlerinden olduğunu haber veriyor.
İslam toplumlarında, mahremiyet konusuna azami dikkat ve hassasiyet gösterilmiş bu yüz karası işlerin -zina ve fuhuş- yollarının tamamen tıkanmasını hedeflenmiştir. Tarihin şahitliğinde, Osmanlı toplumunda evlerin avlu kapılarına biri hanımlar biri de erkekler için farklı -değişik- ses veren büyük ve küçük iki kapı tokmağının konulmuş olması bu konudaki hassasiyetin çok zarif ve nazik bir örneğidir.
Tarihin derinliklerinde, Osmanlı’nın, Türklerin huzurlu aile saadetleri ile ilgili altın sayfalar arasındaki en güzel örnekleri, yabancı yazarlar eserlerinde ibretlerle naklediyorlar. Dr. A. Brayer’in tespiti ne kadar da ibretlidir: “Osmanlı’da, çocuklar yetişip olgunluk çağına geldikleri zaman, ana ve babalarının yanlarında bulunmakla iftihar ederler. Oysa diğer memleketlerde çoğu zaman, çocuklar olgunluk çağına girer girmez ana ve babalarından ayrılırlar.
Bugün, üzülerek görüp, seyrediyoruz ki, İslam âlemindeki seküler -dünyevi- cereyanlar -olaylar- Müslüman toplumların bünyelerinde, azgın sellerin arazide yaptığı tahribatlar misali çok derin aşınma ve yıpranmalara neden olmaktadır. Genç nesillerdeki görünen bu kokuşma bütün toplumu kuşatma eğilimine dönüşmüş durumda. Ne zaman olumlu bir adım atılsa, ne zaman nesillerin geleceğinin iyiliklere ve hayırlara yönlendirilmesi söz konusu olsa yollara dökülüp protesto ediliyor, hoşgörü ve müsamahaların pergeli uzadıkça uzatılıyor Allah korusun.
Ne acı ki, günümüzün kontrolsüz gücü haline gelen internet, ailelerimiz için korkunç bir tuzak olarak karşımızda dimdik duruyor. Evet, sebepsiz yere, sudan nedenlerle yuvaların yıkılması sonunda, babaların sevgisini, analarının kucaklarını tatlı bir hatıra olarak hayallerinde gören yavrucaklar, geleceğimizin teminatı olan gençliğimizin acı sonları hepimizi endişelendiriyor.
Hanefi mezhebinin çok meşhur âlimlerinden İbn-i Abidin hazretleri Ümmeti Muhammed’i uyarı sadedinde: “Sebepsiz yere boşanmak ahmaklıktır, basiretsizliktir, nimete nankörlüktür, aile fertlerine işkencedir.” buyurarak boşanma işlerinden uzak durulması gerektiğini önemle belirtiyorlar. Hanelerimiz Darus-sürûr olsun efendim!...