Oruç, mü’mine Allah Teâlâ’nın rahmet ve mağfiretini kazandırarak dünya ve âhiret mutluluğu sağlar. Âdemoğlunun her ameli katlanır. Zîrâ Cenâb-ı Hakk’ın bu husustaki sünneti şudur: Hayırlı ameller, en az on misliyle yazılır. Bu, yedi yüz misline kadar çıkar. Allah Teâlâ (bir hadîs-i kutsîde) şöyle buyurmuştur: “Oruç başkadır. Çünkü o sırf Benim içindir, onun mükâfatını da (dilediğim gibi) Ben vereceğim. Kulum, Benim için şehvetini, yiyeceğini terk etti. Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri, orucu açtığı zamanki sevincidir, diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku, Allah indinde misk kokusundan daha hoştur.”
Oruç, o en zor günde, tutana şefaatçi olur. Efendimizin bir hadis-i şerifinde şöyle buyruluyor:“Oruçla Kur’ân, kıyâmet gününde kula şefaat edeceklerdir. Şöyle ki: Oruç: «Ey Rabbim! Ben onu gündüzleri yemekten ve şehvetlerinden men ettim. Onun için beni, onun hakkında şefaatçi kıl!» diyecek; Kur’ân da: «Ben onu geceleri uykusuz bıraktım. Beni de onun hakkında şefaatçi kıl.» diyecek. Böylece ikisi de (o kula) şefaat edeceklerdir.”
Oruç, rızkı bereketlendirir. Ramazan, müslümanlar için rahmet ve bereket ayı olarak bilinir. Nitekim bir hadîs-i şerifte: “Bereket ayı olan Ramazan geldi. Allah Teâlâ onda size zenginlik ve rahmet indirir. Hata ve kusurları bağışlar, duâları kabul eder. Allah Teâlâ, sizin amellerinize bakar ve sizinle meleklerine iftihar eder. Öyle ise, Allah katında hayırlı olmaya bakın, hayır işleyin. Gerçekten en bedbaht kimse, Allah Teâlâ’nın rahmetinden mahrum kalandır.” buyrulur.
Oruç, bedenin zekâtıdır. Zekât ibâdeti, nasıl malı temizlerse, oruç da bedeni temizler. Bir hadis-i şerifte; “Her şeyin bir zekâtı vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur.” buyrulması bu hakikate işaret eder.
Oruç, akıl ve zekâyı güçlendirir. Bazı kendini bilmez nâdânların yanlış ifade ettikleri gibi, oruç, zekâ ve yeteneklerin çalışma temposunu azaltmaz; tam tersi zihne uyanıklık, kabiliyetlere canlılık sağlar. Oruç tutan insan; sönük, donuk, ölgün olmaz. Bilakis canlı, dinamik ve dinç olur.
Oruç, sosyal hayattaki dengeyi sağlar. Oruç ile cemiyet hayatında zengin-fakir mücâdelesi azalır. Bilindiği gibi, toplumda yerleşik pek çok huzursuzluğun sebebi, birilerinde var olanın diğerlerinde olmamasıdır. Yüce İslam Dîni, bu târihî hakikatten hareketle zekât, sadaka, hibe, borç verme ve yardımlaşma kültürü ile zengin-fakir arasındaki mücâdeleyi önlemiş, hatta bu denge kurma işini vakıflar eliyle müesseseleştirmiştir. Aynı zamanda inananlara az ile yetinmeyi ve sabrı tavsiye etmiştir.
Oruç, âdeta müminler için bir savaş eğitimidir. Hayatın en zor dönemlerinden olan savaşlarda her zaman yiyecek, içecek bulmak mümkün olmaz. Uzun süre insanlar aç kalabilirler. İşte oruç ile inanan insan, bu gerçekle yüz yüze kalmaya tecrübe kazanır. Ayrıca öyle zor günlerde oruç tutanlara da büyük mükâfatlar vardır. Bunlardan birisi bir hadis-i Şerif'te şöyle müjdelenmiştir: “Allah yolunda bir gün oruç tutan kimseyi Allah Teâlâ, bu bir günlük oruç sebebiyle cehennem ateşinden yetmiş yıl uzak tutar.”