Ramazan sahurdur. Sahur, seherden gelir. Seher ise günün en kıymetli, en bereketli vaktidir. Onun için sahurda bereket vardır. Nitekim Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; “Sahura kalkın! Çünkü sahurda bereket vardır.” buyuruyor. Yine bir sözünde; “Sahur yemeği yiyin. Çünkü sahur yemeğinde bereket vardır.” buyurmaktadır. Onun için elden geldiği kadar sahursuz oruç tutmamalı ve sahurun bereketinden istifade etmeli.
Ramazan imsaktır. İmsak tutmak demektir. Yani imsak vakti ile birlikte; her türlü yiyecek ve içeceğe karşı, şehvete karşı, kötü söz ve davranışlara karşı kendini tutarsın. Bu sebeple Ramazan nefis terbiyesidir. Oruç vesilesiyle nefsini kontrol eder, terbiye ve tezkiye edersin. Zira nefsi terbiye eden en etkili husus, açlıktır.
Ramazan iftardır. Ramazân’ın gelmesiyle birlikte her yerde iftar çadırları açılır, evlerde iftar hazırlıkları yapılır, her yerde bir iftar neşesi yaşanır. Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır: “Mü’minin iki sevinci vardır. Birisi iftar vaktinde orucunu açtığı andaki sevinci, diğeri Rabbine kavuştuğu zaman orucunun (mükâfatından kaynaklanan) sevincidir.” Bu bakımdan oruçluya iftar vermekte büyük sevap vardır. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; “Bir oruçluya iftar veren, o kişinin sevabı kadar sevap elde eder. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez.” buyurmaktadır.
Ramazan teravihtir. Ramazan geceleri bir başkadır. Sevgili Peygamberimiz’in tavsiyesi üzerine Ramazan gecelerinde teravih neşesi yaşanır. Gündüzünü oruçla geçiren mü’min, tâatini teravih ile taçlandırır. Ramazan günlerinden arzu edilen sevaba nâil olmak istiyorsak; teravih namazını, yasak savma kabîlinden değil, sindire sindire, tâdil-i erkâna uyarak, huşû içerisinde kılmamız gerekmektedir.
Ramazan itikâftır. Hazret-i Âişe Vâlidemiz’in bildirdiğine göre, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz vefat edinceye kadar Ramazân’ın son on gününde itikâfa girerdi. İtikâf; kendini Allâh’a vermek, O’nda yoğunlaşmak demektir. Onun için Ramazan tefekkürdür. Açlık, zikir ve fikirle birlikte; mü’minin tefekkür boyutu derinlik kazanır, düşüncesi durulaşır. Onun için Ramazan seyr-i sülûktur. İç âleme yapılan bir yolculuktur.
Ramazan fıtırdır. Abdullah bin Ömer -radıyallâhu anh-, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in erkek-kadın ve küçük-büyük bütün müslümanlara, insanlar bayram namazına çıkmadan önce fıtır zekâtının verilmesini emrettiğini nakletmiştir. Bir hadîs-i şerifte fıtır zekâtının hikmeti açıklanmaktadır. Buna göre fıtır zekâtı; oruçluyu faydasız fiillerden ve söylediği kötü sözlerden temizler, hem de fakirlere gıda temin eder. Yine Abdullah bin Abbâs -radıyallâhu anh-; Basra’da vali iken Ramazân’ın sonunda yaptığı bir konuşmasında sadaka-i fıtrın, orucun zekâtı olduğunu ifade etmiştir. Demek ki fıtır, bir nevi orucun mütemmimidir. Verilmezse, oruçtan elde edeceğimiz sevap eksik kalır.
Ramazan tevbedir, günahlardan arınmadır. Ramazan, hem bedenen hem de rûhen bir arınmadır. Bu ayda yapılan tevbe ve istiğfarları yüce Rabbimiz daha çok kabul eder. Devam edecek...