Kıymetli okuyucularım.
Gerçek mü’minler olarak gerektiğinde, yemeyiz yediririz, içmeyiz içiririz, kendi asıl ihtiyaçlarımızı bir tarafa iter, mü’min kardeşlerimizin ihtiyaçlarını öne alırız. Yani biz mü’minler îsâr yapmasını da biliriz.
İslam tarihinde, özellikle, altın nesilde –Sahâbîler devrinde – sayısız örneklerini okuyup duygulandığımız, pek çok canlı olaylar kulaklarımızı çınlatıyor.
Allah Resulü (s.a.v.)’in şerefli sahâbîsi, Hazreti Huzeyfetül Yemanî (r.a.) anlatıyor, olayı birlikte okuyalım, hep beraber düşünelim, yine birlikte, bizlerde ne türlü fedakarlıkta bulunacaksak bulunalım. Çünkü gün bu gündür. Çok büyük ihtiyaçlar içinde çırpınan Suriyeli kardeşlerimize yardımlarımız bugün olmayacaksa ne zaman olacak?
Sahâbîlerin en ileri gelenlerinden Hazreti Huzeyfe (r.a.) öyle anlatıyor:
“Yermük Savaşı sırasındaydı, savaş çok çetin geçmiş, ok ve mızrak darbeleriyle yaralanan müslümanlar sıcak kumlar üzerinde can vererek şehid oluyorlardı. Bende, bu arada güç bela kendimi toparlayarak, amcamın oğlu Hâris’i aramaya başladım. Son demlerini yaşayan yaralıların arasında biraz dolaştıktan sonra, aradığımı buldum. Baktım amcamın oğlu kan revan içinde upuzun yatıyor, ancak kaş göz işaretleriyle zor konuşabiliyordu. Amcamın oğluna önceden hazırlayıp getirdiğim su kırbasını göstererek:
“-Su istiyor musun?” Diye sordum.
Gerçekten hiç mecali yoktu, susuz olduğu belliydi. Çünkü dudakları hararetten kavrulmuştu. Göz işaretiyle de, çabuk ol halimi görmüyor musun? Der gibi yüzüme baktı. Su kırbasının ağzını açtım, suyu ağzına doğru uzatırken, biraz ilerideki yaralıların arasındaki İkrime’nin iniltilisi duyuldu:
“-Su! Su! Ne olur bir tek damla olsun su!”
Amcamın oğlu Hâris bu feryadı duyar duymaz yine işaretle suyu İkrime’ye götürmemi istedi. Şehidlerin arasından güçlükle İkrime’ye koşa koşa yetiştim, hemen su kırbasını ona da uzattım. İkrime’de elini su kırbasına uzatırken yakında bir ses daha duyuldu ki o da İyaş (r.a.) idi.
“ -Ne olur bir damla su verin! Allah rızası için bir damla su!”
Bu feryad sesini duyan İkrime, elini hemen geri çekti, suyu İyaş’a götürmemi işaret etti. Amcamın oğlu Hâris gibi o da suyu içmedi. Ben su kırbasını alarak şehidlerin arasında dolaşa dolaşa İyaş’a yetiştiğim sırada, son sözlerini mırıldanıyor ve şöyle diyordu:
“-Yâ Rabbi! Îman davası uğrunda canımızı feda etmekten asla çekinmedik. Yâ Rabbi! Bizlerden şehidlik rütbesini esirgeme!”
Anlaşılan o ki; İyaş’da şehadet şerbetini içiyordu. Artık, suyu içip hararetini söndürmeye zaman kalmamıştı. Ancak başladığı Kelime-i Şehadeti bitirebildi.
Derhal geri döndüm, koşa koşa İkrime’nin yanına geldim, su kırbasını ağzına uzatayım dedim. Bir de ne göreyim İkrime’de şehid olmuş. Hemen acele davranayım, amcamın oğlu Hâris’e yetişip su vereyim dedim. Koşa koşa ona geldim, ne çare ki o da Hakk’ın rahmetine kavuşmuştu.
Hazreti Huzeyfe (r.a.) bu olayda çok duygulandı. Bu zincirleme fedakarlığın derece derece günümüze kadar yansımalarını kulaklarımıza fısıldadı.
Çok kıymetli okuyucularım gün bu gün, şimdi sıra bizlerde. Haydi, bakalım, bizler ne kadar fedakarlıkta bulunacağız, nasıl bir kardeşlik sergileyeceğiz?