Umre ibadetinin üstün fazileti ile ilgili olarak, Rasûlullah (s.a): “Allah Rızası için yapılan bir Umre, bir sonraki Umre’ye kadar işlenecek küçük günahlara keffarettir.” Buyuruyorlar.
Umre’nin, Kurban Bayramı Arefesi ile, Kurban Bayramı’nın birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü günü dahil bu beş gün içerisinde Umre yapmak tahrimen mekruhtur. Hanefi mezhebine göre, bu günler dışında senenin her mevsimi, ayı ve gününde mümkündür.
Ramazan-ı Şerif ayında Umre yapmak ise daha da faziletlidir. Peygamberimiz (s.a) Ramazan-ı Şerif Umresi’nin fazileti hakkında öyle buyuruyorlar: “Ramazan-ı Şerif ayında Umre yap, Ramazan’daki umre’nin Hac yapmışcasına sevabı vardır.”
Değerli okuyucularım!
Hac kendisine farz olduğu halde, Suudi Arabistan’ın kota uygulaması nedeniyle Hacca gitmek isteyip de çekilen kurada çıkmadığı için, Hacca gidemeyenlere, Umre yaparak o mübarek ve mukaddes mekanları ziyaretle sevaplar işleyerek teselli olmaları çok büyük bir güzellik ve üstün kazanımdır.
Özel mekanlar olan Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa’nın üstün fazilet ve sevâbını, derecelerini sevgili Peygamberimiz (s.a) şöyle müjde veriyorlar: “Kâbe’de –Mescid-i Haram- kılınan namaz yüzbin katlanıyor, şu benim Mescidimde kılınan namaz da bin katlanıyor, Mescid-i Aksa’da kılınan namaz da beşyüz katlanıyor.” Buyuruyorlar.
İşte bu müjdelere erebilmek için, yol bulabilenlere, imkanlarını değerlendirebilenlere, mübarek üç aylar ikliminde, haydin Umre’ye diyerek siz kıymetli okuyucularımıza tavsiye ediyorum.
İnsanoğlu beşerdir, şaşar, nefis ve şeytanın da yönlendirmesiyle hatalar ve günahlar işleyebilir, kendisini, Allah korusun haramların kucağında bulabilir. Öyleyse, biz mü’minlerin affedilmeye, bağışlanmaya çok çok ihtiyacı var. Hac ve Umre ibadetleri de bunun için, en büyük ve en güzel fırsatlardır.
Yüce Rabbimiz kadınımızla, erkeğimizle, Hac ve Umre niyetiyle, kefen misali ihrama bürünerek büyük bir teslimiyetle, “Ya Rabbi! Emrine âmâdeyim, işte geldim! Buyur Ya Rabbi!” Diye diye Kabe’ye yönelmeye gayret edelim inşâallah!
Mübarek Kabe’mize varınca imanımız artsın, bağlılığımız kuvvetlensin, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in her emrini eksiksiz onayladığımızı, Peygamberimiz (s.a)’e de tam olarak uyduğumuzu ispat edelim inşâallah!...
Sevgili okuyucularım!
Beytullah aşığı bir yanık gönülden terennüm edilen hayretlere bizlerde katılalım inşâallah...
Yedi bağın gülü aynı deste de
Yetmişiki millet aynı listede
Kaç milyon Âmîn der aynı bestede
Tevhidle haşr oldum Beytullah’da ben...
Okyanuslar aşmış gelmiş nicesi
Aç, susuz, uykusuz gündüz gecesi
Her nefes dilinde Kur’an hecesi
Sevdalılar gördüm Beytullah’da ben...
Ya Rabbi! Bağışla bizleri
Hacer’ül Esved’de adını yazdıran
Rükn-i Yemani’de gönül gezdiren
İman Penceresinde nefsi ezdiren
Ne veliler gördüm Beytullah’da ben...
Ter döktüm susadım nefsimden yana
Başkası bir lezzet vermedi bana
Dediler: bu zemzem şifadır cana
İçtim kana kana Beytullah’da ben...
Bir zaman dedimki: Ya Rabbi! Neden
Bir daha istiyor bir kere giden
Meğer bilemezmiş insan gitmeden
Aldım cevabımı Beytullah’da ben...
Gördüm ki, bu dünya bir oyalanma
Halime bakıp da mutluyum sanma!
Bedenim Kabe’den uzakta amma
Gönlümü bıraktım Beytullah’da ben...
Kutsal topraklardaki ibadet ve ziyaretlerimizden aldığımız, manevi feyiz, duyduğumuz haz ve günahlarımızdan arınmış olmanın vermiş olduğu mutlulukla artık güzel ülkemize, işimize ve yeni bir hayata başlayabiliriz.