Fesat ve fitne zamanlarında yüce Rabbimize ibadetlerimizi – kulluğumuzu – artıralım. Allah Rasûlü (s.a) biz mü’minlere uyarıcı bir ifadelerinde: “Ortalık kargaşa içindeyken ibâdet etmek, bana (kavuşmak üzere) hicret etmek gibidir.” buyuruyorlar.
Efendimiz (s.a) bir başka Hadîs-i Şeriflerinde şöyle buyurdular: “Şiddetli bir şekilde yaklaşan fitne sebebiyle vay Arab'ın (insanların) haline! Kişi mü’min olarak sabahlarda, akşam kâfir oluverir. Bir takım insanlar dinlerini küçücük dünya menfaati karşılığında değiştiriverirler. İşte öyle zamanda, dinine sıkıca sarılan kişi elinde – avucunda – kor ateşi tutan kimse gibidir.”
Fesat, istikrarın bozulması ve doğruluktan sapmak ve saptırılmak anlamlarına gelir. Bu anlamın içine, küfür dahil bütün isyankâr davranışlar girer.
İşin gerçeğinde, küfür ve isyankâr davranışların aslı; Kur’an ve Sünnet’ten ayırma gayretleridir.
Bu fesad ve fitnenin en zararlı olanı da, dinden yana gözükerek, dine karşı kafa bulandıran şüpheler yaymaktır ki, düpedüz bir çeşit algıdır.
Küfrü ve isyankârlığı teşvik eden insan ve insan grupları yeryüzünde bozgunculuk yapmış oluyorlar.
Gerçekte, göklerin ve yerin ıslâhı, Cenâb-ı Hakk’a itaatle, O’na sımsıkı sarılmakla, eksiksiz ve ihlâsla ibâdetle gerçekleşiyor. İnsanoğlu, nefsinin arzularının isteklerine tâbi olmakla yeryüzünde fesat çıkarır.
Cenâb-ı Hakk (c.c) Bakara Sûresi’nin 60. Âyetinde; meâlen: “ Sakın yeryüzünde bozgunculuk etmeyin! ” Buyuruyor.
Allah Teâla (c.c) biz müslümanların takvâ sâhibi olup, yalnızca kendisine itaat ve ibadet etmemizi emrediyor. Yüce Rabbimiz, fesadı ve fesatçıları da sevmediğini beyan buyurarak, Ankebut Sûresi’nin 30. Âyeti kerimesi mûcibince Hz. Lût (a.s)’ın duası gibi dua etmemizi öğütlüyor: “Yâ Rabbî! Şu fesatçılar güruhuna karşı, bana yardım eyle!”
Değerli okuyucularım! Fesatçılar dini ve dindarları sevmezler. Dolayısıyla, fesatçıların karıştırdığı bir toplumda, Allah’ın dinini yaşamak çok zorlaşır. Böyle bir ortamda ibâdetlerde gevşeklikler olabilir. Allah korusun! Mü’minleri korku ve ümitsizlik kuşatır. Bütün toplumun dînî ve ahlâkî duyguları zayıflar. Dünyaya meyil artar. İşte böyle zamanlarda, herşeyi göze alarak, ibadetlerimize yoğunlaşmak, yüce dinimizi yaşamaya çalışmak çok zordur. Fakat bir o kadar da kıymetli bir davranıştır. Böyle bir İslâmî yaşayış, Allah Rasûlü (s.a)’in dünyasına doğru bir yolculuk gibi olur inşâallah.
Bu günlerde, fitne ve fesatla bulanıp kararan gönüllerimizi ibâdetlerimizin huzur iklimiyle yeşertelim. Hâdiseleri, İslâmî bakış açısıyla değerlendirelim.
Biz müslümanlara düşen görev: fesat ve fitne zamanlarında, günahlara bulaşmayarak, pis ve çirkin ortamlardan Allah’a sığınmalıyız. Allah’ın emrettiği ibâdetlere sımsıkı sarılarak, fitne ve fesata karşı kuvvet kazanmalıyız. Asıl kulluk, rahat zamanlarda olduğu gibi sıkıntılı zamanlarda da Allah’ın emirlerine yapışıp yaşayabilmektir. Zorluklar nisbetinde ecir ve sevaplarında çok ve büyük olacağını unutmayalım.
Rasûlullah (s.a) Efendimiz, bu konuyu şu mübarek ifâdeleriyle taçlandırıyorlar: “Ümmetimin fesâda uğradığı dönemde, sünnetime yapışan kişiye şehid sevâbı verilir.” Buyuruyor. Bir başka müjdeli ifâdelerinde ise: “ Yüz şehid sevabı” verilir buyuruyorlar. Öyleyse biz Müslümanların üzerine; zor zamanlarımızda, daha çok İslâmî hizmetlere koşmak düşüyor. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ın az bir ibâdete, az bir iyiliğe çok sevaplar verdiği böyle bir fırsat mevsimini en iyi şekilde değerlendirmek en kârlı bir iştir.