Dün çok değer verdiğim bir yakınımın annesi vefat etti. Hem üzüntüsünü paylaşmak hem de cenazesine katılmak üzere sabahtan yanındaydım. UncalıMezarlığında öğle namazına müteakip cenaze namazının kılınması için diğer merhum ve merhumelerle beraber musalla taşında bekleyen cenazemizin yanındaydık. Diğer cenazelerin yakınları da toplanmıştı.
Herkesin acısı büyük elbette. Ateş düştüğü yeri yakıyordu. Arkadaşım annesinin ardı sıra gözyaşı döküp ağlarken, bir anne de toprağa vereceği evladının ardından haykırıyordu; “Oğlum nerelerdesin, nerdesin evladım, çocuğumu getirin bana” diyerek. Durum içler acısı tabi.
Ölüm Allah’ın emri. Hepimiz bir şekilde er ya da geç göçüp gideceğiz bu fani dünyadan. Rabbim ölümün de, hayatın da hayırlısını versin.
Mezarlıkta cenaze namazının başlamasına bir saat kala kalabalık iyice artmaya başladı.
Sesler, uğultular, gülüşmeler, ağlaşmalar… İnsan hayatı, toprağın bir üstündekine baktırıyor, bir altındakini düşündürüyordu sanki. Asıl ilgimi çeken grup grup toplanan kalabalıkta insanların konuşmalarıydı.
Bir adam, “Ooo sen de mi geldin, hoş geldin. Anan baban sağ mı, nasıllar? Havalar nasıl köyde, ee da da nasılsınız?”
Bir diğeri; “Eniştem, tanıyamadım 10 yıl oldu mu görüşmeyeli?”
Bir başkası, “İyi adamdı, en son bizim küçük torunun doğumunda görmüştüm, hastaymış, hiç haberim olmadı”
Bir kadın, “Annemin arkadaşıydı, geçen sene taşındılar, kadın 6 aydır hastanedeymiş!”
Bir çocuk, “Anne, ölen senin dayın mı, babamın dayısı mı?”
Bir kadın, “Epey değişmişsin, Huriye Ebe, var mı başka ölen yakınlarda?”
Bir adam; “Heeebenim de amcam olur. Biz de dün gece öğrendik, bizim oğlan facebookta görmüş, çıktık geldik işte.”
Tabi bu kadarla sınırlı değil ancak bunlar net aklımda kalan konuşmalar… Mesele apaçık ortadaydı. Şu cenazeler de olmasa, herkes birbirinden bihaber. Onca yıl birbirini görmemiş, kaç aydır birbirinden hiç haber almamış insanlar ancak cenazelerde birbirini tanımaya, ölenleri yâd etmeye, kalanlara iyi bir ömür dilemeye vakit bulabiliyorlardı sanırım. Hayat telaşı denilip geçiliyordu ama ne kadarı telaş, ne kadarı özveri barındırıyordu, orası muamma.
Yarını bırakın, bir saat sonrasının, hatta dakika sonrasının garantisi olmayan bir hayatta neyin telaşıydı Allah aşkına?
Hayattayken, hastalıkta, sağlıkta, iyi günde, kötü günde sevdiklerinin yanında olmayı bir borç bilmeli insanoğlu. Bunu evlenirken tekrar edenler var bir de(!)
Demem o ki, ölen öldükten sonra tanıtılmasın evlatlara, akrabalara…
Ölmeden önce bir kelamı çok görmesin insanlar birbirlerine…
Kim hasta, kim sağ, kim ne halde birbirlerinden haberdar olunamayan şu zamanda, babalar amcalarının ölümünü öyle sosyal medyalardan öğrenmesin… Amcası nasıl, bilsin bir yeğen.
Eskiden ne telefon vardı, ne öyle kolay gidilip gelinebiliyordu ama insanların birbirlerinden haberleri vardı. Üç köy ötede biri ayağını kırsa, akşamına haber alınırdı. Ziyaret için bayram, düğün cenaze beklenmezdi. Hoş şimdi onlar da bile bir araya gelmek zorlaştı.
İletişim araçlarının çoğaldığı, hızlı trenlerin çıktığı, kanalların açıldığı, hemen hemen her eve bir araba düştüğü şu teknoloji çağında iletişimsizliğin bu denli artması ne acı…