İnsanları yönlendiren başlıca duygulardan birinin de “öğrendiği korkuları” olduğuna inanıyorum. ‘Korku da öğrenilir mi’ demeyin! Nasıl her fırsatta sevginin öğrenilebilen bir olgu olduğunu savunuyorsam aynı şekilde korku da öğrenilen ve öğretilebilen bir olgudur.
“Olur mu canım öyle şey, mesela ölümden herkes korkar” diyen arkadaşlarım da oldu. Olur tabi ya, Âdem yaratıldığında ölümden korkuyor muydu sanki. O halde bilmediğiniz bir şeyden korkmanız da imkânsız.
Âdem ölümü öğrenmeseydi nasıl korkacaktı ölümden?
Ya kaybetme korkusu, yalnız kalma korkusu, gelecek korkusu?
Terkedilmemiş bir insan kaybetmenin ya da yalnız kalmanın ne demek olduğunu bilemez. Bu duygu dışsal etkenler tarafından dikta edilir ve yaşandıktan sonrada o benliğe yerleşir. Kabul edilmese dahi çoğu zaman hayatımızı bu korku yönetir.
Sevdiğini kaybetme, itibarını kaybetme, onurunu kaybetme, eşini kaybetme, işini kaybetme, kazandıklarını kaybetme, değerlerini kaybetme, sağlığını kaybetme, hayatını kaybetme… Bu uzar gider. Dikkat ederseniz hepsi sizden bir şeyler alır götürür ve sizi yalnızlaştırır. O sebeple kaybetme korkusu başlı başına insan ömrünün törpüsüdür. Kimi zaman sadece bu duygunun insanı ele geçirmesiyle oluşan hayatlar olduğuna inanırım. Düşünsenize arkadaşınız kredi borçları yüzünden eşiyle tartıştı, evlilikleri sarsıntıya girdi. Çocuklarıyla arası açıldı. Derken can sıkıcı hayatına işsizlik eklendi. Kafasını dağıtmak isterken tamamen reel olan yaşamından kendisini soyutladı ve sonuç; yalnız, kırgın, kızgın, kimsesiz, yılmış, yıkılmış bir öğrenilmiş çaresizlik. Yenemediği atalet duygusu onu kollarına aldı ve buna da şahitlik ettiniz. Bir süre tüm planlarınızı arkadaşınızı kurtarmak, onu yeniden yaşama kazandırmak adına yaptınız. Hem maddi hem manevi açıdan her türlü desteği sağladınız. Sonuç, arkadaşınız sizi de kaybetmemek adına attığı adımlarında az olsa başarı gösterir gibi yapacak ancak korkuları onu daha da aşağıya çekecektir. Yani burada düzeltilmesi gereken yaşamı, maddi durumu ya da işi değildir. Burada müdahale edilmesi gereken en önemli şey, o kişinin korkularıdır. Savaşılması gereken, vazgeçilmesi gereken korku, cesarete esir düşmediği sürece, mutlak suretle dışardan yönetilen insan korkuya mahkûm olacaktır.
Bana göre, korkular öğretilerden ibarettir. Yaşamın her bir karesinde insanoğlu, yanlış bulunanın kıyısından (ki kime göre yanlış onu da ayrıca tartışmak gerekir) sıyırıyorsa kendini, öğrenmediği duyguları sayesinde, kiminin hayatını ele geçirmiş korkuları da teğet geçer.
Ya öğrendiysek?
İşte o zaman bu duygu iyi ya da kötü fark etmeksizin, ya yüzleşiriz ya da bir ömür o duygunun esiriyiz…