Mağazanın önünde arkadaşımın kasada işini bitirip çıkmasını bekliyorum. Bir elinde poşetler, diğer elinde 5-6 yaşlarında sevimli bir çocuk olan bir kadın da sinirle söylene söylene geliyor. Bir hışımla maskesiz olduğunu unutmuş olacak ki çocuğu da çekiştirerek mağazaya giriyor.
Mağaza görevlisi uyarıyor; “Pardon maskesiz mağazamıza alamıyoruz efendim, maskeniz yoksa kasadan maske alabilirsiniz.”
“Maskem vardı, kadının biri kendisini duymadığımı düşünerek, maskesini çıkarıp yüzüme yüzüme bağırdı. Uyardım ama anlamadı. Ben de otobüsten inince çıkarıp attım.”
“Tamam, efendim önemli değil, geçmiş olsun, maske alabilirsiniz kasadan. Biliyorsunuz artık sadece kapalı alanlarda değil, mesken harici her yerde maske takma zorunluluğumuz var.”
“Yok, benim yedek maskem vardı şurada bir yerlerde…”
Çantanın altını üstüne getirdi, talan etti ama maske çıkmadı tabi. Bu arada çocukta da maske yok!
“Hanımefendi, lütfen alın, hem çocuk hem sizin için.” Görevli mağaza sorumlusu hemen kasadan aldığı iki maskeyi şaşkınlıkla hala çantasında maske arayan kadına uzatıyor. Kadın maskeyi alıyor, takıyor, diğerini de dürüp büküp tekrar çantasına atıyor.
Bir taraftan olan biteni izliyorum, bitaraftan da kasa sırasının arkadaşıma gelmesini bekliyorum. Derken arkadaşım aldığı ürünlerle ilgili emin olamadığı bir sebepten ötürü beni çağırıyor, içeri giriyorum. Makul olanları tercih edip, tam çıkacakken yine kadını görüyorum. Hem de hemen arkamda. Maskesi çenesinde, çocuğunun yemek istemediği simidi yemeye çalışıyor. Çocukta hala maske yok tabi. Hararete eşlik eden yüksek volümle, tam da ense kökümde oğluna bir sonraki planlarını ballandıra ballandıra anlatıyor.
“Hanımefendi, merhaba, lütfen maskenizi yukarı kaldırır mısınız?”
“Hayır, görmüyor musunuz elimde simit var!”
“Evet, görüyorum, mağaza içinde yapılmaması gereken bir tutum sergiliyor elinizdeki simit. Hem kendi sağlığınız, hem çocuğunuzun sağlığı, hem de sizinle beraber bu mağazada bulunan bizlerin sağlığı açısından, rica ediyorum, simidinizi daha sonra da yiyebilirsiniz.”
“Sizler takıyorsunuz ya, ben takmasam da olur, bu ne ya, maske maske maske, hem çocuklara da bir şey olmaz, merak etmeyin!”
“Hanımefendi otobüste başınızdan geçenleri yüksek sesle anlatırken istemeyerek de olsa sizi duydum, hak da verdim. Ancak şuan ki itirazınız sizi tutarsız yapıyor, lütfen maskenizi takın. Mağaza yetkilisinin de sizi bu halde burada tutması imkânsız zaten!” Diyerek mağaza sorumlusuna bakıyorum.
“Siz ne diyorsunuz kardeşim, ben ve çocuğum evden çıkmıyoruz bile, siz bana ve çocuğuma hasta muamelesi yapıyorsunuz, bizi zan altında bırakıyorsunuz, nasıl insanlarsınız ya, ne hale geldik!”
Mağaza görevlisi hemen duruma müdahil olup, hanımefendiye maskesini takmasını üsteleyince; “Buradan daha da alışveriş yapmam, her ay gelirdim buraya, daha da uğramam, bu ne biçim iş ya” diyerek çenesindeki maskeyi çıkarıp mağaza görevlisine çalımla fırlatan kadının o aciz bakışlarından ben ve arkadaşım da nasipleniyoruz.
Ve Franz Kafka’ya ait olduğu öne sürülen o meşhur sözü içimden geçirirken, bir anne için, bir çocuğun gelecekteki kaygıları için sessizliğe gömülüyorum.
“Beyinlerimiz savaşsın isterdim ama görüyorum ki silahsızsınız!”