Bir kadının, bir annenin, bir hemşirenin, bir sağlık neferinin, bir vatanseverin, bir eğitmenin, bir danışmanın, bir şairin ve insan gibi bir gönül insanının kaleminden ; “Gölgeye Düşen Işık” .
Arkadaşım Sakine Argun, memleketimizin farklı bölgelerinde insanlığın getirisi üzerine kutsal mesleği Ebe-Hemşireliği layıkıyla yapan, Elazığ’dan, Adana’ya, Adana’dan Tokat’a, Tokat’tan tekrar Adana’da mesleğine devam ederken insanların sorunlarına çözüm getirme telaşıyla, tüm benliğini insanına, vatanına, ezilene, sövülene, dövülene sahip çıkmak adına kullanan nadide bir çiçekten bahsediyorum.
26 sene Koruyucu Sağlık Hizmeti veren Argun, il il dolaşırken yanlışları, olmazları, zorbalıkları görmezden gelmek yerine, kendisini bütün bunların içinde, çözüm ararken, yol gösterirken, eğitirken, anlarken, anlaşılmaya çalışırken bulmuş.Gördüklerini, duyduklarını, yaşadıklarını kaleme alma arzusu, olup bitenlere ışık olmayı istemesiyle iyice alevlenmiş.
13 Eylül 1991 yılında başlayan bu engebeli yolculuğunu tek bir eserde toplayıp biricik kızı Beren’e ithaf ederken, tüm ülkenin ders çıkarması adına eğitimci yönlerini de ekleyerek 2020’de topluma ayna tutan bu özel kitabını bizlerle buluşturan arkadaşıma sonsuz teşekkürler.
Kitabın konusu hakkında biraz bilgi vermek gerekirse; Tüm Dünya üçüncü ülkelerinin başlıca problemleri arasında yer alan “çocuk gelin” lerin varlığından, daha doğrusu; çocuk gelin olmasından kaynaklı insanlığın, insanın, çocukların yokluğu konusuna değinmiş. İnsan hayatının hiçe sayılması, kadının görünmez olması, kız çocuklarının ahırdaki hayvanlardan farkının olmaması, parayla alınıp satılması ve belki de bir çocuğunanlamayacağı kadar eski ve kötü kokan bir kelime olan “BERDEL”e dikkat çekmiş. Kitapta gerçek yaşamlardan kesitler okurken gözyaşlarına hâkim olamayacaksınız. Dilan’ı, Zeynep’i, Hamse’yi, Berfin’i, Hüseyin’i okurken eminim herkes kendi hayatını, evlatlarını, sevdiklerini düşünecek. 21.yy’da dahi halen çocuk gelinlerin olduğu bilinci içimizi yakarken, bilinçlenen yenilikçi, farkındalığı güçlü yeni nesillerin de yetişecek olduğu duygusuyla parmaklarım şu cümleleri yazabiliyor. Kitabın içinden, hayatın içinden, gerçekliğinden sadece birini aklımda kaldığınca sizlerle paylaşacağım.
Bu Dilan kızımızın, Zeynep kızımızın, evlatlarımızın yaşadıkları…
Ailesine destek olmak için Urfa’dan Çukurova’ya pamuk toplamaya gelen çocuk işçi Dilan, başarılı bir öğrenci ve öğretmen olmak istiyor. İlkokul ardından okula gönderilmeyip, biri kundakta üç kardeşine bakması ve çeyiz hazırlaması istenen ufacık bir beden Dilan. Hasat bitip de dönüş vakti gelince tarladan kurtulup, okul hayallerine kapılan, babayı ikna etme arzusu içinde rüyalarında bile öğretmen olan Dilan, Urfa’ya döndüklerinde hayallerinin bu denli sert bir şekilde yıkılacağından habersiz.
Eve gelen 55 yaşında birine uzunca pazarlıktan sonra satıldığını neden sonra öğreniyor ve tüm hayallerini o yer döşeğinde kardeşlerinin koynunda bırakıp gidiyor. 14 yaşında doğum yaparken komaya giren Dilan kurtulsa da bebeğini kaybediyor. Ardından gelen hakaretler, şiddetler onu intihara sürüklüyor ama yapamıyor. Kocası, kayınpederi hatta kadın olmasına rağmen kaynanası tarafından şiddet gören Dilan, bir gün itilerek kafasını duvara vuruyor. Beyin kanaması sebebiyle ölümle pençeleşen Dilan’ın babası kızını o halde görünce, Dilan’la yaşıt görümcesinin saçlarından kavrayarak “Eğer Dilan ölürse, Zeynep benim avradım olacak, yoksa kan dökerim” diyerek bir pazarlık daha yapıyor. Zeynep’in anası, Dilan’ın da kaynanası, duruma o kadar aşina ki, “Ay benim güzel kızım, dua et de Dilan yaşasın” demekle yetiniyor.
İşte Berdel her iki cana da böyle kıyıyor. Eğitimsiz kadınlar, eğitimsiz çocuklar doğuruyor, eğitimsiz gelecek, cahillerin oyuncağı oluyor. Çocuklar gelin olmasın, çocuklar umutlarının yettiği yere kadar, hayallerinin aldığı tüm güzellikleri yaşasın diye doğsunlar. Okusunlar, okutsunlar, can olsunlar, kan olsunlar.
Çok değerli şair- yazar (buraya sığdıramadığım onca güzel sıfatı tesciliyle taşıyan özel insan)arkadaşım Sayın Sakine ARGUN. Ne kadar da güzel dile getirmişsin kanayan yaramızı, acılarımızı, sancılarımızı. Ne de güzel yol göstermişsin yolunu kaybedenlere, harcananlara, canından vazgeçenlere.
İyi ki varsın.