Daha iki gün önce aile dostumuz, çok değerli bir insanı kaybettim. Covid -19 teşhisi ile hem kendi, hem de kıymetli eşine hastanede yatış verilmişti. Karı-koca ikisi de ayrı hastanelerde.
22 günlük yatış neticesinde tedavi gördüğü hastaneden taburcu olan karısı, başka hastanede yoğun bakıma alınan kocasından sağlıklı haberler beklerken ve bu müjdeli haberi kocasıyla paylaşmak isterken, acı haberi almış.
Çok acı çok…
Dudaklardan zorlukla çıkan yarım cümleler, yarım ağlamalar, yarım yakarışlar birer kor oluyor sevgi nedir bilene, değer bilene, kıymet bilene...
Pandemi dolayısıyla gidilip gelinemese de yanında olma arzusunu bir telefondan diğerine gelen sesle karşılamaya çalışıyor, biraz su, biraz merhem olur muyum ki yaralarına diye çırpınıyorsun. Giden gidiyor da kalan kendinden bile gidemiyor. Bırakın gitmeleri, evden adımını atamıyor şu illet sebebi ile. Hastaneden taburcu olan kadın, aynı zamanda benim ilk ABC’m, annemden sonra ilk anne dediğim bir değer. Eve varıyor varmasına da bu sefer de ev karantina süreci başlıyor. 40 yıllık sevdiğini, çocuklarının babasını, her daim adam gibi adam olabilmeyi başaran kocasını işte o eve vardığı dakika kaybediyor. Tabi ben de ortaokul coğrafya öğretmenimi kaybediyorum. Daha dün gibi aklımdadır, okulda her öğrencisiyle tek tek ilgilenen güler yüzlü, naif ve bir o kadar da heybetli bir öğretmendi.
Düşünüyorum da iki insan birbirini 40 yıl sevmiş, saygı göstermiş, canına can, birbirlerinin ömrüne yol olmuş. Bir bakıyorsun bedenen, biyolojik yolları birbirinden ayrılırken, ruhları sonsuza dek ölümsüz olmuş.
“Bize bunu yapmayacaktın, çok büyük gol attın, beraber çıkacaktık bu hastanelerden, yuvamıza dönecektik” düşünceleri dile vuruyor. İçim paramparça oluyor. Belli ki diyorum, adam gitmekte sakınca görmedi, karısına çok güveniyordu. Çocuklarına, çocuklarının seçtiklerine çok güveniyordu ki bu genç yaşta gerçeğe dönüşü yaşadı. Ama acı, aynı olduğu yerde oracıkta kaldı.
“Biliyor musun kızım, ben mükemmel bir insanı, yarımı kaybettim. Bizi bırakıp gitti. Hala inanmak istemiyorum. İçim yanıyor, yanıyor da bu yangını bir dosta sarılarak söndüremiyorum. Karantinada evde dört duvar üstüme geliyor, nefes alamıyorum. Acıyı paylaşacak, sana yoldaş olacakları da eve çağıramıyorum. Bana bu çok koyuyor kızım, çok!”
***
Öyle bir zamandayız ki, insan cenazesini bile gönlünce defnedemiyor. Acısını başkalarıyla paylaşıp hafifleyemiyor. En yakınlarına bile yaklaşamıyor. Canından can gidiyor da kendi dört duvarını delip geçemiyor. Sorumluluk bilinciyle acısı yüreğinde kor kor, alev alev çoğalıyor sessiz sedasız, köşe bucak evlere sığmaz bir halde yaşıyor da o acının dibini bir türlü göremiyor.
Sevdiklerimiz için, onların sağlığı için daha dikkatli olalım. Bu hastalıkla mücadele de doğarken nasıl yalnızsak, ölürken daha da yalnızlaşıyor insan. Kimse yaklaşamıyor, sevdikleri, aileleri hep uzak kalıyor. Geride kalanlar ne kadar çırpınırsa çırpınsın, giden geri gelmiyor.
Tüm yarım kalanlara, eksik kalanlara, bir türlü yerini dolduramadıklarını uğurlayanlara Rabbimden sabırlar diliyorum. Bu can yakan illet de bitsin, gitsin de artık sarılalım istiyorum…