Katılın ya da katılmayın asıl mesleği gazetecilik olan yazar, benim için ise gerçek bir düşünür ve düşündürür Mark Twain, insanların kendilerince yaptığı ve adına fedakârlık dediği olguyu tamamen çürütme yolunda bir yazı kaleme almış. Okuyunca ilgilenmemek, sorgulamamak ve düşünmemek işten değil.
Hatta Einstein’ın, “İnsanlar sadece ikiye ayrılır; iyi insanlar ve kötü insanlar” diye nitelendirdiklerinden iyi olanlar bile fedakârlık yapmıyormuş aslında. ‘Ana güdü’ onları yönlendiriyormuş. Kendi onaylarını veya başkalarının onaylarını önemsiyormuş; her yaptığı, adına fedakârlık dedikleri iyiliklerde.
E diyeceksiniz ki adam boğulurken bir başkası durumu fark edip adamı kurtarıyor…
Ne pahasına? Canı pahasına.
“Vay be adamdaki fedakârlığa bak!” Dedirtiyor değil mi?
İşte bu iyi insanın yaptığı iyilik aslında bir başkasının ölümüne tanıklık etmenin kendisine vereceği ömürlük acıyı alt etme durumundan ibaretmiş. Yani öğrendiği vicdani saplantıyı yok etmek adına, kendisinin ya da bir başkasının onayını aldığı bir eyleme dönüşüyor aslında fedakârlık denilen her ne ise.
Hemen ekleyeyim. Kendisini onaylayan vicdan da dışardan yönetiliyormuş. Eğitimle, dışsal faktörlerle kendine yer ediniyor, gördüklerinin ve öğrendiklerinin içsel formda yansımasıyla oluşuyormuş.
Aynı şekilde kötü bir insanın da adına fedakârlık dediği kendini onaylama ve tatmin etme yöntemlerine de yer veriyor tabi. O da vicdan yönetiminde öğrendikleriyle savaşacak ve galibiyeti almak isteyecek. Örneğin, daha öncesinde kendisine ya da arkadaşına yanlış yapan birini sağ bırakmanın acısıyla yanıp tutuşan ve o büyük onayı ve vicdan rahatlığını sadece o adamı öldürme arzusunda bulan da varmış. Bu da farklı bir fedakârlık şeklini ortaya koyuyor.
Öyle ki, sorumluluk duyduğu ve öğretildiği duyguların eşliğinde.
Bu da kötü olarak nitelediğimiz insanın kendisine karşı yapması gereken fedakârlığı oluyormuş. Sahip olduğu öğretilerle o ortadan kalkması gerektiğine inandığı kişiyi öldürmesi, vicdanını rahatlatacak, kendisine verdiği onayla kaldığı yerden hayatına devam edecekmiş. O intikam duygusunu kendisine görev edinmiş ve daha başka öğretilere sahip olamadığı için de ağır basan vicdan rahatlığının adı intikam olmuş.
Annesi için söz dinleyen bir çocuk, sonunda daha mutlu olacağını ve annesi tarafından daha fazla sevileceğini düşünerek başlıyor kendinden bir şeyler feda etmeye. Feda ettikleri karşısında aldıklarını da hesaba katarsak feda edilen aslında karşılığı olan anlamına geliyor. Bu durumda kimse hiçbir şeyini, kazanmayı göze almadan feda etmiyor.
Yani kimse fedakâr değil!