Okulların tatile girmesiyle beraber yaz okulu kavramını sık sık duymaya başladık. Çocuklarımızın fiziksel ve ruhsal gelişimine destek olması, sanatsal beceriler kazanması, sosyal ortamda yeni arkadaşlıklar kurması ve eğlenceli bir öğrenme deneyimi için hemen hemen her ebeveynin planladığı ya da çoktan uyguladığı bir sistem haline geldi yaz okulları.
Peki, ailelerin öncelikli tercih sebeplerini neler oluşturuyor ?
Kısaca etrafımda bulunan anne babalardan özet geçecek olursak, öncelikli sebepleri aşağıdaki gibi şekilleniyor.
-Anne-baba çalışıyorsa, çocuğu bırakacak güvenli bir ortam arayışı
- Okul döneminde öğrenilenlerin unutulmaması ve eksiklerin tamamlanması
- Diğer yakın ailelerin ya da sınıf arkadaşlarının yaz okuluna gidiyor olması ve sosyal statü belirleyici bir prestij olarak çevresel baskı haline gelmesi
Bu durumda yaz okulları, anne-babalar için kimi zaman “sorumluluk”, bazen “kaçış”, bazen de “fırsat” anlamı taşıyor sanki. Zorunluluk değil belki ama tercih olarak başka seçenek kalmamış gibi düşünen aileler de var.
Çoğu öğrenci örgün eğitim döneminde ders yoğunluğundan, ödevlerden, her sabah aynı düzen içinde, belli kalıplar dahilinde hareket etmekten yeterince sıkıldı zaten. Tatil dönemlerinde ‘yaz okulu’ kapsamında yoğun, yorucu, stresli bir ortama tabi olmamalı.
Çocukların özgür istekleri doğrultusunda bir program belirlenmesi ve robotik davranışlardan ziyade, özgün ve kişiselleştirilmiş, eğlenceli, sosyal, doğayla iç içe, pedagog desteği ve gözetiminde, akranlarıyla paylaşımlarında çok fazla müdahaleci olmadan rahat ve işlevsel ortamlar yaratılmalı diye düşünüyorum. Bu durumda çocuk, kendine zaman ayıracak, zorunluluk hissetmeyecek, kendisinin de tatilde olduğuna ikna olacaktır.
Benim dönemimde yaz okulları demek, kimi ailenin köyüne, aile büyüklerinin yanına, yazlığına ya da kampa gitmesi demekti. İple çekerdik tatil zamanlarını. Kuzenlerle buluşmalar, yakın akraba ziyaretleri, yeni arkadaşlıklar.. .Bir önceki sene verilmiş sözlerimiz olurdu birbirimize, kaldığımız yerden devam etme planları yapardık gelecek seneye.
Şimdiki yaz okulları o zamanlar, komşu mahallelerinden, dağdan, taştan, topraktan, ağaçtan, sokak hayvanlarından ve komşu kızı/oğlundan bir üst sınıf kitaplarının alındığı, günde bir saat büyüklerin tabiriyle ‘dizimizi kırıp’ oturup çalışmaktan ibaretti.
İşte bu yüzden, ebeveynlerin bir konuda dikkatini çekmek isterim. Çocuklarla yaptığım sohbetlerden konuya dair aklımda kalan önemli bir meseledir bu.
O güzel küçük yürekler, çekirdek aileleriyle, yakın akrabalarıyla ya da aile dostlarıyla kaliteli, eğlenceli, samimi ve büyüdüklerini kabul ettirirken, çocukluklarını da yaşayacağı anlar istiyorlar. En kaliteli yaz okulları, en iyi öğretmenler, en pahalı etkinliklerden bile daha önemli onlar için bu yaşadıkça anılası, anıldıkça hep çocuk kalası hatıralar.
Biz söz vardır, rahmetlik babaannem derdi “ Anasının doyuramadığını, dünya bir araya gelse doyuramaz “diye. Anne-baba olarak evlatlarımızı sevgiyle, ilgiyle, hassasiyetle önce bizler doyuracağız.
Söz veriyorum, sonrasında tamamlanması imkansız eksiklikler yaşanmayacağından emin olabilirsiniz.