Özge Gürün

Özge Gürün


  TEVAZU

10 Ocak 2020 - 00:02

Bu güzel kelimeyi bir hatırlayalım istedim.  Neydi tevazu, alçak gönüllü olmak, Hak karşısında hiçliğinin idrakine erebilmekti. İnsanın kendisinde bulunan ilim, mevki, mal, güzellik ve zekâ gibi herhangi bir nimet sebebiyle, bunlardan mahrum olanlara karşı üstünlük iddia ederek maddî-manevi haksızlık yapmaması, böbürlenmemesi, büyüklenmemesiydi. Tevazu sahibi insana da  mütevazı denir.
 
Aslında hemen hemen herkesin rahatlıkla açıklayabileceği kadar açıktı tanımı tevazunun. Ya tevazu sahibi olmaya açık mıydı, açıklayabilecek kadar bilgi sahibi olanlar?
 
Yaşamın içinde gerek aile, gerek sosyal çevre, gerekse sosyal medya ya da iş muhitinde farkına varılarak uygulanması gereken bir olguydu tevazu. Peki, ne kadar uygulanıyor hem dinimizde, hem ahlakımızda, hem insanlığımızda büyük değer yaratan alçakgönüllülük, hoşgörü sahibi olma yetisi ve insana insan olmasından ötürü verilen değer…
 
Tevazu sahibi olan mütevazı insanların genel özelliklerine hiç dikkat ettiniz mi? 
Bu müstesna fazilete sahip mütevazı insanlar, ilahi affa layık olmanın gayreti ile affedicidir. Kötülüğe dahi iyilikle karşılık verir. Sabırlıdır. Hamd ve şükrü iyi bilir. Cömerttir. Var olan her şeyin gerçek sahibinin Hak olduğunun farkındadır. Varlık üzerinden emanetçi olduğunu bilir. Hak’tan gelenin yine Hakk’ın emrettiği şekilde emanetçisine ulaşması için çareler arar. İnsanlara hizmeti Allah’a hizmet olarak görür ve rızasını almak için büyük bir sorumluluk hisseder. Vicdanı hürriyeti tam oluncaya dek çabası hiç bitmez. Fedakârlık yaptığında karşılık beklemez, ince ruhlu, anlayışlıdır. Bedeni ve ruhu zarafetle kuşatılmıştır. Bu zarafeti ancak gönül gözüyle bakabilenler fark edecektir.

Zira âyet-i kerîmedeCenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır; “İşte âhiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) âkıbet, takvâ sahiplerinindir.” (el-Kasas, 83)

Bütün bunları neden mi tekrar ediyorum.  Türkiye’yi ayağa kaldıran(!) intihar vakasını değerlendirmek istedim. Şu birkaç gündür siyasetçilerin dillerine doladıkları ya da “aman konuşmayalım, olan olmuş ‘larla” sustukları, cebinde sadece 1 TL olmadığı için intihar ettiğini düşündükleri Sibel Ünli kardeşimizden bahsetmek istedim. Öyle ki bu kardeşimiz yaşamı boyunca ilgiden, sevgiden uzak, arkadaşları ve ailesi tarafından dış görünüşü yüzünden hor görülen biri olduğunuve bu durumun onu çok yaraladığını erken yaşlarda fark edip kendisine yakın bulduklarına anlatmış.  Sibel kardeşimizi bu hor görmeler, görmezlikten gelmeler ya da alaylar zaten umutsuz bir yaşama sürüklemiş.  Kardeşimizin hayatında bardağı taşıran son damla da parasızlığın getirdiği sıkıntılar olmuş.      

Evet, kimi öğrencilerimizin altında son model arabası varken, kiminin cebinde 1 TL’si bile yok maalesef.   Her gün gözümüzün önünde cereyan eden fakat çaresizce(!) izlenmeye mahkûm hayatları, en doğal hakkı olan yaşamdan koptuklarında mı hatırlayacağız.  Çünkü ahlaki yoksunluğun cebine para girdiğinde, yeterince derin olan ekonomik uçurumlar,  sosyal alanda tevazu sahibi olamayan insanlarca kullanılır hale geliyor. Üstünlük olarak nitelendiriliyor. Derken canı acıyan, kalbi sancıyan, gönlü kırılan canlar da işte böyle açılan uçurumların içinde kayboluyor. Sureti kaybolurken, yıkılmış kırık can parçaları geride kalan insan sever kişiliklerin boynunda halka halka büyüyor. Daha da acısı, siyasi parti taraftarları, durumu kendi lehlerine inandıkları ölçüde(!)  medya malzemesiolarak kullanıyor.

Bir canımız kendini hem duygusal şiddetten, hem maddi yetersizlikten hem de hor görülmekten kurtarmak için bu dünyayı terk etti. Sibel kardeşimiz gibi daha niceleri var ülkemizde, yaşadığımız şehirlerde, mahallelerimizde, belki de aynı sitede, karşı apartmanda, alt katımızda.Milletçe ahlaki değerlerimizin zenginliği de göz ününe alınırsa biraz daha tevazu sahibi olup, biraz daha duyarlılık geliştirebiliriz diye düşünüyorum.
Öyle ki, varlık her ne ise bir “hiç” olarak görmek tevazunun temelidir. Bunu tasavvuf da daha geniş bir biçimde görebiliyoruz.  Dil, din, mezhep, ırk ayırt etmeksizin büyüklüğün sırrı da tevazu ile mümkün oluyor.
Bakın bu duruma bir örnek de Doğu uygarlığının en önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilen Çinli Filozof Konfüçyus’tan geliyor;

Konfüçyus’unilerleyen yaşlarında evine ziyaretçi bir genç gelir. Genç, duvarın yerden tavana kadar kitaplık ve bu kitaplığın da tamamen dolu olduğunu görür. Dayanamayıp, "Bunca kitabı gerçekten okudunuz mu?" Diye sorar.Konfüçyus; "Evet" yanıtını verir.Genç tekrar sorar; "Bu kadar çok kitaptan kim bilir neler öğrendiniz?"
Konfüçyus’tan tevazu dolu cevap; "Evet, ne kadar cahil olduğumu öğrendim."Konfüçyus/Tevazu ve Yücelik

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum