Doğada her şeyin bir sınırı var.
Kimi zaman yapılan araştırmalar neticesinde değişen koşullara bağlı olarak bu sınırlar azalıp artabilir. Ancak belirli sınırların üstü hep yok olur, görünmez ya da doğaüstü olur. Örneklerle açıklayacak olursak, merak edip zamanında aldığım notları güncelleyerek paylaşacağım.
Sonuç olarak doğa sonsuz değil, belli bir noktadan sonra her şey tak diye duruyor.
Hayalleri sınırlayacak cinsten birkaç olgudan bahsedecek olursak,
- Gürültünün sınırı varmış, hiçbir gürültü 194 desibeli aşamazmış. Fazla sesin basıncı atmosfer basıncına ulaşırmış.
-Ağaçlar 130 metreden daha fazla uzamazmış, fazla uzarsa, suyu yukarı pompalayan osmoz (geçişme) ve kapiler (kılcal) kuvvet çökermiş.
-Ufkumuz 14 milyar ışık yılı uzaklıktaymış, hiçbir ışın, uzaydan daha eski olamayacağı için daha uzağı göremezmişiz.
-Rüzgârın hızı saatte en fazla 520 km’ye ulaşabiliyormuş. En şiddetli tornado (hortum) bile havayı daha fazla çeviremezmiş.
-Toplama, çıkarma, bölme: Bir dizüstü bilgisayarı büyüklüğündeki bilgisayarın işlem limitinin 10 üzeri 51 olduğu belirtiliyor. Daha fazlasına kuantum mekaniği izin vermiyormuş.
İnsan da doğanın bir parçası ve insanın da alt- üst sınırları var. Bu sınırları belirlemede etken genellikle çevresel koşullardan ziyade, düşünebilen bir varlık olması sebebiyle insanın kendisi oluyor.
Sınırları belirlemek için önce kendi ihtiyaçlarımızı ve hislerimizi anlamamız gerekiyor. Bu sınırlar, farkındalığımızın artmasına ve kişisel gelişimimizin devamlılığına olanak sağlıyor.
Gözlemlediğim kadarıyla, alt ve üst sınırlar EVET demeye odaklanmak ya da HAYIR diyememekle örtüşüyor. Başka insanların ihtiyaçlarına göre yaşamak çok yorucu. Sınırlarımız olmadığında, etrafımızdakilerin stresini kendi üstümüze alırız ve kendi psikolojimizi zorlamış oluruz. Yani sınır koyamazsak, etrafımızdaki herkesin problemlerini üstlenme riski taşırız.
Hayır, basit bir sözcük olabilir ama kesinlikle güçlüdür. Sınır koymanın en iyi yolu, üstesinden gelecek kapasitemizin olmadığı şeylere hayır diyebilmektir. Sınırlarımızı belirlerken ‘hayır’ demeyi bencillik duygusuyla karıştırmamak da yarar var. Zaten öyle hissettiğimiz an HAYIR demek zorlaşacak, bencillik fobisi geliştirmeye başlayacağız.
Başkalarının ihtiyaçlarıyla ilgilenirken, kendi ihtiyaçlarımıza öncelik vermek bencillik değildir. Aksine sınır koymak ve kendimizle ilgilenecek vakit yaratmak enerjimizi yükseltir ve doğru zamanda diğer insanlara daha etkili iletişim içinde olmamızı sağlar.
Hayır diyememek zamanla her şeye EVET demeye de yol açıyor. Bunu çoğumuz eminim farklı yollarla öğrendik.
Bu durumda istemediğimiz şeyleri; başkalarını kırmamak, bencil olmadığımızı kanıtlamaya çalışmak, sürekli verici ve iyi niyetli görünürken, içsel yıkıcı tutum takınarak, enerjimizi başkaları için harcayarak üstlenmek zorunda kaldık. Etrafımızdakiler de limitimiz yokmuş gibi davranmaya, daha fazlasını istemeye eğilim gösterdiler doğal olarak. Sonuçta açık olan kapıdan herkes geçebilir, değil mi? Tek taraflı karşılanan ihtiyaçlarda zamanla çok iyi giden ilişkilerimiz bile parçalandı.
Bu nedenle, belirli sınırlar koymanın ilişkilerimize de faydası var diye düşünüyorum.
Koyacağımız alt ve üst sınırlarımız, enerjimizi istemediğimizi oluşumlara harcamak yerine, gerçek isteklerimize yetmemize neden olacaktır. Böylelikle kendimize, ailemize, sevdiklerimize ya da ilgi alanlarımıza daha fazla zaman ve enerji ayırabileceğiz.
Kendi sınırlarını belirleyemeyen insanlara dikkat ettiniz mi hiç? Başkalarının sınırlarını da aşmaya eğilimliler. Yani sürekli tutarsızlık içinde EVET diyen biri, başkalarından da aynı karşılığı bekliyor ve ilk HAYIR cevabında ilişki sağlığını tamamen kaybedebiliyor.
En güzeli, maddi güç, yaş, mevki gözemeksizin her insanın belli sınırları olduğunu düşünerek hareket etmek. Sizin varsa onların da var. Sizin sınırlarınız yoksa onların sınırlarının olabileceğini düşünmek gerekir. Açık konuşmak ve kararlı olmak, yeri geldiğinde nazik bir şekilde ‘hayır‘ diyebilmek dürüstlüğü de beraberinde getirir. İnsanlar daha net anlaşılır ve zamanla küçücük hayırlar, kocaman evetlere dönüşür.