Bir sohbet esnasında konu derinleşince, arkadaşlar arasında neyin mutluluk getireceğine dair bir münazara başladı. Herkesin mutluluk kavramı birbirinden farklıyken, mutluluğun ne olduğu da tartışılır hale geldi.
Evli, mutlu, çocuklu… Sahiden de öyle miydi? Her gün rutinin dışına çıkmadan ama şükrü eksik olmayan bir yaşam da aslında tam olarak mutluluk getirmiyordu görünüşe göre. Belki de bir başkasını mutlu eden, bir diğerini mutlu etmiyordu. Yetmiyor da olabilirdi.
Mutluluk kişiden kişiye değişen bir olgu halinde konuşuldukça mutsuzluklar tek tek sıralanıyordu. Herkes kendi hayatından kıyaslamalarla en mutlu olduğu ana dönüyor ama tekrar yakalanmasının güç olacağı bir konumda mutsuzluğunu dile getiriyordu.
Bütün konuşmalar ağzı açık karton koli gibi paketlenememiş, henüz dolmamış, daha adresi bile belli olmayan kargoya benziyordu. Adresi bilse dolduracak belki içini adresin ihtiyaçlarına göre. Zamanında gönderilen adreslere de ulaşmak zor.
Hayatın içinde rüzgâr nereye savurursa oraya taşınmışlar. İhtiyaçlara gelince, zamanında farkında olmadığımız ama yaşarken zevk aldıklarımız şimdi ulaşamadığımız ihtiyaç listesini tamamlıyor. Geçmişle anı kıyaslamadan farkına varılmıyor. Ama anı yaşarken hiç farkında değildik, evet mutluyduk ama yaşadık ve geçti. O anlara dönememenin verdiği kırıklık ve cesaretsizlik yorgun düşürdü belki ruhumuzu, bedenlerimizi.
Tanımlanamayan bir belirsizlik gibi mutluluk sürekli an değiştirdi. Yakalayamadıklarımızla dolu anlar birer birer hatıraya, ait olduğu zamana gömüldü. Özlemle anılıyorlar.
Neyi merak ettim biliyor musunuz? Şimdi yaşanılanların aranacağı geleceği. Bundan belki seneler sonra boşa geçen, rutine bağlanan anlara üzüleceğiz. Belki dilimizden sadece ‘genç olsaydım şimdi neler yapmazdım’ geçecek. O zaman da mutluluğu şimdi bağlayamadığımız, bağdaştırmadığımız gençliğimizle mi anacağız?
“Gerçekten sizi ne mutlu eder ?” Sorusuna verilecek net cevaplarımız var mı? Gerçekten mutlu ettiğini düşündüğümüz şeyler özünde de mutlu ediyor mu insanı?
Bana kalırsa, zevk aldığımız her şeyin içine huzuru yerleştirdiğimizde; Güveni çatı, sevgiyi güneş, paylaşımı en değerlilerimizle yaptıkça mutluluk göz kırpacak gibi. Adı yerini bulacak, hatırası kıyaslanmayacak kadar içsel bir yolculuk olacak sanki.
Her şeyin en mükemmeline de sahip olsan, mutluluk anlaşılmadığı ve ruhen karşılık alamadığı sürece izini, yerini, yurdunu, o ihtiyaç listesinin bulunduğu kargoyu göndereceğin adresi vermeyecek belli ki.
Fark ettim ki, ,insanlar tam olarak neyin mutlu edeceğinin gölgesinde yaşarken, aslında neyin mutsuz ettiğinin güneşinde kavruluyorlar.
Bir de şöyle değerlendirelim durumu; Sahi, sizi ne mutsuz ediyor? Basit bir denklem yapıp, mutsuzluğu kaldırınca, mutluluk yerini bulacak mı? Yoksa mutsuzluk ortadan kalkınca koca bir boşluk açılacak da, ne ile doldurulacağı bilinmeyerek bocalatacak mı?