2020’ye yeni adım attığımız sıralarda Türkiye’mizin genelinde ilgimi çeken bir durum oldu.
Kimi televizyon kanallarında31 Aralık gecesi, yani 2019‘a veda, yeni yıla merhaba dediğimiz gecenin dinimizde yeri olmadığı, eğer kutlanırsa dinden çıkıldığı, Müslümanlığın gereğinin yerine getirilmediği ve bunun gibi buraya yazmakta bile zorlandığım atıflar yer aldı.Tam bu konuşmalara hiddetlenirken telefonum çaldı. Yabancı uyruklu, Katolik olan arkadaşım beni unutmamış, yeni yılımı kutlamak ve güzel dileklerini iletmek için aramıştı.
Sonra telefonuma gelen mesajlara baktım, farklı dinlere mensup arkadaşlarımdan gelen güzel temenniler… Ki o insanlar sadece yılbaşı münasebetiyle değil, milli bayramlarımızda kutlama mesajları gönderdiği gibi, Kurban ve Ramazan Bayramları’nda da anmayı, iyi dileklerini sunmayı ihmal etmiyorlar. Bir an Müslümanlığımızı düşündüm. Ne kadar Müslümandık? Bırakın Müslüman olarak görevlerimizi, insan olarak ne kadar kendimize, dilimize, bedenimize, ailemize, vatanımıza, değerlerimize sahip çıkıyorduk?
Noel kutlanmaz diye diye bir hal olan hocalarımız, Noel, 24 Aralık gecesiİsa peygamberin doğumu idi. Hz. Muhammed peygamberimiz gibi, Allahın peygamberlik sıfatıyla onurlandırdığı İsa peygamberimizin doğumu. Peki, Noel kutlamaları yapanlara hoşgörü dini mensubu, kul hakkına girmekten korkan biz Müslümanlar ne kadar saygı duyuyorduk?
Onca kin ve nefret söylemiyle böyle büyük büyük konuşup fetva vermek de neyin nesiydi?
Kimin ne şekilde Müslümanlıktan çıktığını Rabbim bilir tabi. Dinimizde yargılama, dışlama, hor görme ya da ayrıştırma yoktur. Bilindiği gibi zorlama da yoktur. Özenti duyulan bir durum gibi algılanması da oldukça yıpratıcı. Eğer içki içmek, eğlence mekânlarını doldurmak ya da sokaklarda yeni yılı kutlamaktansa kasıt, sadece bugün değil, her gün Allah’ın günü ve her gün bunu farklı maksatlarla yapan insanlar var. Sadece bugün Müslüman yeni yıl kutlamaz diye başlanıyor eleştiriye. Daha kolay mı oluyor bu günleri seçmek konuşmanın dinlenmesi açısından? Din adamlığı bugünlerde mi ön plana çıkıyor acaba? Çok genç bir arkadaşım, ben bu konuyu ele alırken, enteresan bulduğum ve sonuna kadar hak verdiğim bir durumdan bahsetti.
“Yeni yıla girmeden birkaç gün önce kutlama karşıtları, şapka, t-shirt, pankart yaptırıp sokaklara dökülmüş. Ülkemizdeki kutlamaları, yerli yersiz harcamaları eleştirmiş, yürüyüş yapmış. Protesto herkesin hakkı ancak bu kadar masraf yapıp kutlamayı eleştireceklerine, bu kadar Müslüman bir araya gelip, sokak çocuklarını, evsizleri düşünüp, ‘yeni yılda onlar için ne yapabiliriz’i düşünselerdi” dedi.
Geleneksel aile yapısında yeni yıl, yeni umutlar, yeni beklentiler, güzel temenniler ve en önemlisi ailemizle, sevdiklerimizle beraber hoş vakitler demekti. Şimdi bakıyorum da daha çok zam, ekonomik dönüşüm, siyasi kaygılar, geçim zorlukları ya da düşündüren yeni senaryoları da eklemek gerekiyor.
İşin özü, insan olmaktan, insan kalabilmekten geçiyor… Dinimizi, inançlarımızı, geleneklerimizi, değerlerimizi özgürce yaşamak, başkalarına saygı duymak ve bu saygıyı zorla değil, insanlığın bir gereği olarak yaşatmamızdan geçiyor.