Bir işi henüz bitirmeden, tasarımını kafanızda kurduğunuz o mükemmel tahta oturtamıyorsanız, o iş bitmez. Çünkü emeğinizin mükemmel olması için çaba sarf ederken, sizin için mükemmel olmayacaksa, hiç olmasın diyerek vazgeçebilirsiniz ve o güzelim emeklerinizin karşılığı, bitmeyen, yarım yamalak kalan ve kusurlarıyla bir kenara sıkıştırılan, çatı katındaki atıl, eski bir eşyadan farkı kalmaz.
Çoğumuz kusursuzluğa inanırız. Ancak bu durum; her şeyin gecikmesine, zaman kaybına ve andan uzaklaşmaya sebepken, gerçekçi olmasına, olanakların el vermesine ve bu işten zevk alınmasına engeldir. Kendi takdirinin altında ezilmiş bir kusursuzluk sadece bir fantezi olarak kalacaktır. Mükemmele ayrılacak fazla zamanımız yok. Ömür nereye kadar gider bilinmez.
Bu bilinmezlikte mükemmeli unutup elden gelenin en iyisi ile tanışmak gerekiyor. Kusursuzluk bazen bir işe başlamayı bile engelleyebilir. O işe başlamak için yeterince olgunlaşan imkânlara, zamana, insanlara belki de çok daha fazla paraya ihtiyaç duyulacaktır. Bu tabanın hazır olması için beklemek zaman kaybı, tam her şey hazır olacakken kaçan heves de cabasıdır ne yazık ki.
Kimi zaman kusursuzluk en tutkulu fanteziniz olabilir. Bu fantezi başta erdemlilik gibi gözükse de, hayatınızı sekteye uğratacak en büyük engeliniz de olabilir. Hatta bu engelleri ile övünenlerdenseniz, övünç duyduğunuz arzuların şekilleneceğine de inanırsınız. Bir zaman sonra bu erdemlilik, herkesten yavaş yavaş soyutlar sizi. Yalnızlıklarıyla mükemmel bir uyum içine girenlerden oluverirsiniz.
Çünkü mükemmeli ispat için, anlatılamayan o en yücesini somut kavramlarla ortaya koymak ve beklentileri en yüksek mertebeye çıkarmaya heveslidir onlar. Beklenenin altında bir durum gerçekleştiği zaman, kendi emeklerine karşı gurur(!) yaparak, işi oracıkta yarım bırakabilirler. Kusurlu bir iş çıkaracaklarına ve eleştiri oklarıyla savrulacaklarına, kusursuz olsun ve böyle yarım kalsın diye düşünürler. İşte o mükemmeliyetçiler, işin geri kalan kısmını, dünyasının merkezine oturtmuş ama gözden uzak tutmuş, üstünü büyük bir zaman dilimiyle çoktan kapatmıştır.
Kusursuzluk fantezisi parlak bir ipek kumaş gibi sarsa da bedeni, içinde büyük korkular besleyen bir benlik yaratır çoğu zaman. Bu korku dış görünüşten ayırdığı içiyle, hep muhalefet halinde kalır. Kendisine karşı ‘yapamadım, yine olmuyor, istediğim bu değil ’ diye öfke kusmaya başlar. Öfke ise düşüncenin serbest kalıp var olana ulaşmasını engeller.
Garip gelebilir belki ama etrafımda erkeklerin daha özgüvenli ve kusurlarına rağmen daha başarılı olduklarını görüyorum. Kadınlar daha çekimser davranıp, en iyisini ortaya koymak adına gecikirken, erkeklerin bazen kendini aşan güvenleriyle, derme çatma başlayan hikâyeleri, çoktan aşılmış yollara, üstesinden gelinmiş tuzaklara ve halen kusursuz olma çabası güden kadınların etrafında fır dönmesine neden oluyor.
Nasıl mı oluyor? 21.yy ‘da bile, halen empoze edilmiş bazı terimler, duygular ve olgular maalesef ki iki cinsiyet arasındaki kusursuzluk derecesinin boyutlarını etkiliyor. Kadın, bazı önyargıları aşayım, en iyisi ben olayım hırsıyla gelişiyorken, erkek biraz daha vurdumduymaz, daha rahat ve daha sosyal olarak bu durumdan kolaylıkla sıyrılabiliyor. Hatta kazançlı bile çıkabiliyor.
Aslında kadın ya da erkek fark etmeksizin, kusursuzluk fantezinizi artık terk edin, gitsin. Bırakın kusur, sanatınızı güzelleştiren bir doğallık olsun, bırakın yükünüz yolda düzelsin, bırakın kim ne derse desin. Yaşadığımız ömür, her şeyin ince ayrıntısını hesaplayacak kadar uzun değil. Anı, zamanı, aklınızı mükemmel olmak için yormaktan vazgeçin. Kusurlarınızdan bir mükemmel yaratın. Ruhunuzla barışın, aynalarla barışın ama ömrünüzle yarışmayın.
Hem sevilmek ve takdir görmek için kusursuz olmanıza gerek yok. O görüş çoktan tarihe karıştı. Siz tarih olmadan kusurlarınızla var olun. Ama olun…