Bana göre dünyanın en güzel kadınlarından biriymiş Prenses Fevziye, yoksa kraliçe Fevziye mi demeliydim… Her ikisi de aslında. Araştırmacı tarih yazarı Murat Bardakçı’nın anlatımından da etkilendim, diğer duyduklarımdan da. Mısır'ın ilk kralı Fuad'ın kızı; yine Mısır'ın son kralı Faruk'un kız kardeşi ve İran'ın da son şahı Muhammed Rıza Pehlevi'nin de ilk karısı olan Prenses Fevziye’nin hayatı öyle birkaç yazıya bile sığacak cinsten değilmiş meğer… Ama kısaca notlar üzerinden ilerleyeceğim.
Döneminde eğitim görmüş, giyim kuşama özen gösteren ve kendinden emin bir kadın Fevziye. Bardakçı’nın tanımıyla; Şaşaa ile hayal kırıklığını, mutluluk ile üzüntüyü, iktidarı ve o iktidarın ardından gelen bir darbenin sebep olduğu çöküşü hep ardı ardına ve hadiselerin her zaman içerisinde bulunarak yaşamış bir kadın.
Hafızalarda akılları alan güzelliği kalan Fevziye, hüsranla biten evliliği ile de konuşulmaya devam edecek sanırım.
“Mısır'ın ilk kralı Fuad ile Kraliçe Nazlı'nın dört kızının büyüğü olan Prenses Fevziye, 1921'in 5 Kasım'ında İskenderiye'de doğdu. Yabancı dadılarla büyüdü, İsviçre’de en iyi okullarda eğitim gördü ve Fransızca, Almanca, İtalyanca’yı mükemmel şekilde öğrendi. Özgür bir eğitim hayatının ardından Mısır’da saray hayatına geri dönmekte zorlansa da ailesinin yanına geldi.
Kendisinden bir yaş büyük bir de ağabeyi vardı: Faruk...
Kral Fuad'ın 1936'da ölmesi üzerine, tahta o sırada henüz 16 yaşında olan ağabeyi Faruk geçti. Kral'ın dört kız kardeşi evlenme çağına gelmek üzereydiler, ilk sırada en büyük Fevziye vardı; güzel prensese uygun bir koca arandı ve bulundu: İran Şahı Rıza Pehlevî'nin oğlu olan genç veliaht Muhammed Rıza Pehlevî.
Mısır ile İran'ı yakın müttefik yapacak bu evlilik, Kahire ve Tahran tahtları arasında kurulacak akrabalık da her iki memleketi Ortadoğu'da daha da güçlü kılacaktı...
18 yaşında olan Prenses Fevziye, evlendikten sonra tekrar özgür ve modern hayata adım atacağını hayal ederek ile 20 yaşındaki Prens Muhammed Rıza Pehlevî ile Kahire'de 1939'un 16 Mart'ında yapılan ve binbir gece masallarını andıran dillere destan bir düğünle dünya evine girdiler.
Prenses düğünden sonra yeni memleketine, yani İran'a gitti ama büyük bir şaşkınlık yaşadı: O senelerde yüksek petrol geliri ile henüz tanışmamış olan İran, Mısır'da zenginliğin zirvesi içerisinde büyüyen Prenses Fevziye için bir ortaçağ memleketi gibi idi; elektrikleri sık sık kesilen, caddelerinin çoğu hâlâ toprak olan, sarayı da büyücek ama fakir bir villayı andıran Tahran, prensese bir taşra kasabası gibi gelmişti...
Ertesi sene "Şehnaz" adını verdikleri bir kızları oldu, kayınpederi Şah Rıza Pehlevî 1941'de tahttan feragata mecbur kaldı, yerini Muhammed Rıza aldı ve Prenses Fevziye İran'ın imparatoriçesi oldu.
Dünya basını Fevziye'den artık "Asya Venüsü" diye bahsediyor, o senelerin en önemli dergilerinden olan Life'da sayfalar dolusu fotoğrafları sık sık çıkıyordu ama imparatoriçe mutsuzdu ve kocası ile anlaşamıyordu. Üzüntüden hastalanan Fevziye, 1946'da bir müddet kalmak ve tedavi olmak için memleketine, Kahire'ye gitmek istedi. Kızıyla beraber tam helikoptere binecekken, kocası son kez kızını öpmek istedi. O sırada Fevziye’nin içinde bulunduğu helikopter hızla hareket etti. Fevziye Mısır’a ek başına gitmek zorunda kaldı ve bir daha dönmedi, 17 Kasım 1948'de Şah'tan boşandı ve kızını uzun yıllar göremedi...
Devamı yarın…