41 derece ateşim var…
Kuru öksürük, konuşamıyorum…
Nefes alamıyorum…
Aynada hayretler içinde kalıyorum, gözlerim kan çanağı gibi…
Elimde- ayağımda-dizlerimde derman yok…
Sesleniyorum, sesim çıkmıyor…
***
Ağır hareketlerle yatağımdan kalkıyorum. Kimse beni görmüyor sanki. Evde yiyecek hiçbir şey kalmamış. Markete gitmeye mecalim yok. Göğsümde inanılmaz bir ağrı, fena bir ağırlık omuzlarımda.
Balkona çıkıyorum ne bir ses, ne bir telaş. Kimsecikler yok sitenin bahçesinde. Çocuk sesleri yok, kuş sesleri yok, korna sesleri yok… Yok-oğlu yok da yaşıyoruz sanki. Nasıl susadım anlatamam. İçme suyu kalmamış. Ekmek, su, süt ve yumurtayı aklıma yazıyorum ve hemen marketi arıyorum. Telefona cevap veren yok. Hoop o da ne, şarjım bitti. Hemen şarj aletini alıyorum fişe takıyorum, elektrikler kesik. Bir duşa gireyim, üstüne bir de kahve, şimdi kendime gelirim diye düşünürken… Sular kesik. Cezveyi elime alıyorum, tüp bitiyor.
Ateş yok, su yok. Tekerlek bile icat olmamış diyorum kendi kendime gülüyorum. Acım var, açım, susuzum ama gülüyorum. Susa susa gülüyorum.
Elimde iletişim namına bir şey kalmadı. Komşuya çıkıyorum, kapı duvar.
Alt kattan bir ses geliyor.
“Kor- kor”
Hmm anladım, kadın da benim gibi ateşlendi sanırım, kor dediğine göre …
Bir daha sesleniyor; “Ona Vir!”
Neyi verecektim, kime neyi, kim, ne olmuş(?)
“Gamze Hanım anlamadım ne olmuş, kimse yok koca sitede” diyorum.
Bir ses daha” Üs Kor- Kor-üs-vir”
Neyin üstüne ne koyuyor…
Kapı çalıyor, duyuyorum ama hareket edemiyorum ki gidip açaym…
Kan-ter içinde yüzüme yapışan yastığı çekiştirerek kafamı kaldırıyorum, gözümün teki kapalı…
Kadının biri sabah kuşu şakıyor;
“Saat 07.00, günaydın yeni bir güne! Dün gece İdlib’de ateşkese rağmen…”