Durmuş’un amcası Yusuf hop oturup, hop kalkıyor; “Şamil ha, Şamil amcaymış, ne amcası, kara bela Şamil, ocağımızı söndüren, bizi ele muhtaç eden Şamil!” Diye diye evin içinde dört dönüyordu.
Yengesi Münire hemen Durmuş’u alıp avluya çıktı.
-“Durmuş’um, yadigârım beri bak, beni eyi dinle şimdi. Şamil Ağa zamanında amcana, en çok da babana büyük zarar ettirdi. Dedenden kalma evimizden, arsamızdan, aşımızdan olduk onun yüzünden.”
-“Nasıl olur yengem, Şamil amca da karısı da çok tatlı insanlar. Kötü insanlar olamazlar. Hem dedemi de tanıyor, çok sevdiğini, çok yakın arkadaşı olduğunu söyledi.”
-“Yok yengem yok. Öyle değilmiş aslı. Dedeni pek kıskanırmış bu Şamil Ağa. Dedenin arkasından çevirmediği dümen, tiyatro kalmamış. En sonunda da dedeni borçlu çıkarmış. Biz de deden öldükten sonra öğrendik, ne bilelim. Dedene kızdık yıllarca. Meğer her şey bu Şamil’in yüzünden olmuş.”
-“O zaman neden hala amcam dedeme kızgın, neden dedemden bahsedince hemen susturuyor, hiç konuşturmuyor. Hem dedem çok akıllı, çok heybetli bir adammış. Şamil amca öyle söyledi.”
-“Ah Durmuş’um ah çocuğum. Senin yaşın küçük, aklın ermez bu işlere. Ne desem anlamazsın. Dedene kızar tabi ya. Deden bi hak dedi, bi hukuk dedi, koca tarlayı yedi. Bi can dedi, bi canan dedi, koca evi talan etti de gitti.”
Durmuş bu duydukları karşısında şaşkınlık ve üzüntü duydu. Kulaklarına inanamıyordu. Şamil amcanın anlattıkları ve ışıl ışıl gülen gözleri, yavrum diye anlatışı gözünün önünden gitmiyor. Sonradan öğrendikleri hatta henüz öğrenemedikleriyle sarsılıyordu. Şimdilik simitçilik işi de yatmıştı yatmasına ama onu daha çok düşündüren şey, dedesi ve Şamil amca arasında geçenlerdi. Ne olmuştu da dedesi kandırılmıştı? Dedesini Şamil amca kandırdıysa, neden Şamil amca sadece simitçilikle geçim sağlayıp bir eve kapanmış bir garibandı?
Onca malı mülkü ne yapmıştı?
Amcasının yanına yaklaşılacak gibi değildi, Yengesi sakinleştirmeye çalışıyor bir yandan da sayıştırıyordu;
-“Yarın olsun da bakarız Yusuf, gider konuşuruz, yeğenimizden uzak dur deriz Yusuf, sıkma canını Yusuf.
Kimin aklına gelirdi ki gitsin Şamil Ağa’nın evinin yolunu tutsun Yusuf?
-“Valla Münire bu Durmuş sadece kör değil, dedesi gibi kıt akıllı, nereye çeksen gidiyor, kim ne dese kanıyor, bu çocuğa sahip çıkamazsak, elde ne var ne yok, saçıp savacak ilerde. Ben en iyisi aganla konuşayım da bunu da matbaaya aldırayım bari. Ayak işlerine bakar. Belki gazete dağıtır.
-“Nasıl dersen Yusuf ama bu çocuk akıllı çocuk. Öyle herkese kanacak kadar saf değil. Çok da üstüne gitme. Kaçıverir alimallah, bunca yıllık emeğimiz var üstünde nihayetinde. Hem baba da görmedi yavrucak senden başka.
-“Öyle tabi Münire, Haydar’la Ziya ne ise Durmuş da o benim için. Azıcık kafası kıt ama olsun bakalım, bi çaresine bakacağız artık. Sakın gönderme yarın iş aramaya falan. Başımıza dert almayalım bunca yıl sonra.”
-“Tamam Yusuf’um, sen meraklanma yarın ben iş veririm eline, oyalanır, sen hele şu matbaa işini bi ayarlayıver de, bu konu burada kapansın.”
Avluya bakan kiler penceresinden bütün konuşmaları duymuştu Durmuş. İçinden, “ama ben de Kör Durmuşsam bunların gözünü açmaz mıyım? Benden ne saklıyorlar öğrenmez miyim” diye geçirdi.
DEVAMI GELECEK…