Telefon çalıyor, açıyor adam.
Telefondaki ses; “Kiminle görüşüyorum?”
Adam – “Kimi aradınız?”
Ses – “Siz kimsiniz?”
Adam – “Siz aradınız beyefendi, kendinizi tanıtır mısınız?”
Ses - “Kimsiniz?”
Adam – “Belki de yanlış aradınız, siz kendinizi tanıtın, ben de kim olduğumu söyleyeyim.”
Ses – “Ben ….. oteller grubunun SATIN ALMA MÜDÜRÜYÜM. Siz kimsiniz?”
Adam- “Ben Abdülrezzak Kadiroğlu, siz kimsiniz?”
Müdür- “Ben SATIN ALMA MÜDÜRÜYÜM dedim ya.”
Abdülrezzak Bey – “Anlıyorum sanırım adınız Satın Alma, soyadınız da Müdürü, buyurun size nasıl yardımcı olabilirim?”
Müdür- “Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz, otele yaptığınız organizasyon için arıyorum, bu nasıl tavır?”
Abdülrezzak Bey – “İşler şu boyutta bugün uğrayacağım yanınıza, detayları karşılıklı konuşuruz.”
**********************
Abdülrezzak bey, Satın Alma Müdürü’nün odasına girdiğinde ilk baktığı masasının üzerindeki isimlik levhası oldu. ‘Satın Alma Md. Ahmet Şimşir’ yazıyordu.
Adam elini uzattı ve “Ahmet bey, zor oldu ama tanıştığıma memnun oldum. Ben Abdülrezzak Kadiroğlu.” Dedi.
Ahmet Bey – “Buyrun oturun ben otelin SATIN ALMA MÜDÜRÜ. Faturayı ….. .”
******
Adını zikretmekten çekinen kimliksizler, sadece makam, mevki ve unvanları ile var olurlar. Unvanının arkasına saklanan nice insanlar var, kendisi olmaktan geçmiş, sonradan üzerine yapışan etiketiyle iştirak halinde.
Bilmiyorlar mı, makamı veren kolayca alır. Makamları olmayınca kendilerinin yok sayılacağının farkında olmamaları ne acı. Hâlâ o cehalet, o tecahül ve o tecil!