Geçen hafta karantina döneminde ödünç aldığımız kilolarımızdan bahsetmiştim.
Kulaktan dolma bilgilerle uyguladığımız diyetlerden ve sonuçlarından kısa kısa ilaveler yapmış, hayatında ilk defa diyet yapmaya kalkan kendi bedenimde uyguladığım düzenden tutun da, neyi nasıl yanlış yaptığımızdan ve uzman görüşlerinden faydalanmıştım.
“Peki, bu kilolar nasıl bedenimi terk etti?” Dedikten sonra yaptıklarımdan kısa notları bu yazımda sizlerle paylaşacağım.
*İlk bölümü kaçıranlar web sayfamızdan da takip edebilirler. https://www.gazetebir.com.tr/yazar/ozge-gurun/
Peki, bu kilolar nasıl bedenimi terk etti? Yağ bazındaki kilolardan nasıl kurtuldum?
Bedenim beni yönlendirdi!
Aslında olay çok basitmiş. Bedenime teslim oldum. Kısacası farkında olmadan bedenimi dinlediğimi söyleyen diyetisyen ve beslenme uzmanı arkadaşlarımdan aldığım bilgi bu yönde. Onu yemem, bunu yemem diyetteyim derken, halsizleşen bedenim, yıpranan sinirlerim ve daha fazla şekere yönelme duygularım beni tam da diyet fikrinden soğutacaktı ki, benliğimin ekmeğe saldırdığı ve yağ ihtiyacını karşılamak üzere tereyağının tepesine çöktüğüm o gün başlangıcım oldu. Bunun üzerine anladım ki, vücudun enerji kaynağı karbonhidratları doğru zamanda ve doğru şekilde almazsak, enerji üretilemiyor ve bu durumda ihtiyacımız olan enerjiyi elde etmek için kaslardaki karbonhidratlar kullanılmaya başlıyor. Böylece zarar gören sadece kas değil, sinir sistemi de oluyor.
Dengeli yağ alımı tokluk hissi veriyor.
Doymamış yağları alarak vücudu ısındırabiliyoruz. Birçok vitamin, hatta vücutta depolanabilen A-D-E-K vitaminleri bile yağ sayesinde çözünüp kullanılabilir hale geliyormuş. Ceviz, fındık, fıstık, avokado, zeytinyağı, balık yağı kullanılmalıymış. Hayvansal gıdalarda yağı azaltılmış olanlar tercih edilmeliymiş. Yağ, organları da çevreleyerek dış etkenlerden koruyormuş. İçinde yağ bulunan fosfolipitler beyin ve sinir dokuları için çok önemli olduğu için yağsız bir diyet de doğru değilmiş. Yağ yemeyerek yağlandığımızı düşünmek çok acı ama durum bu.
Sık ve dengeli öğünler faydalı oluyor.
3 ana – 3 ara öğün iyi gelecek… Günde 2 öğün politikası diyet programları için pek uygulanabilir gibi gelmiyor açıkçası. Ben yapamadım şahsen.
Kimine göre her ne kadar öğün atlayınca tartıda kilo kaybı görülse de (açlıktan bayılmak üzere olan dostlarım anlayacaklardır) o yağdan giden ağırlık olmayıp, kas ve su depolarının azaldığının bir göstergesiymiş.
Bu sebeple kahvaltı-öğle ve akşam öğünlerin arasına ara öğünler ekleyerek (denedim oldu) bedeni çok aç bırakmadan tüm günü enerjik ve hareketli geçirebiliyoruz. Böylece bir sonraki öğünde tıka basa yemekten de kurtuluyoruz. Kendini hafif hisseden beden için de hareket, en büyük destekçi oluyor tabi.
“Akşam bir şey yemeyin” diye bir şey yokmuş!
Herkes aşinadır akşam 19.00 sonrası bir şey yemeyin denmesine. O saate göre hareket edersek, çocukların daha okuldan gelmeden, eşlerin de iş yerinde yemeği yiyip çıkmaları gerekecek. Çok geç saatlere dek aç beklemek de stres yaratacak ya da ihtiyacımız olmayan gıdaları cazip hale getirecek. Bu sebeple o saatlerde alınan hafif yiyecekler (taze kuruyemişler, kuru meyveler ya da mevsim meyveleri, belki salata) akşam yemeğini daha az ve hafif geçmesini sağlayacak. Tabi ki bu durum gece 23.00’de oturup hafif de olsa akşam yemeği yiyin demiyor bize.
Düşük karbonhidrat tercihi yerine, işlenmiş gıdalardan uzak durun!
İşlenmiş gıdaların hemen hemen hepsinin ( protein olarak gözükse bile) içinde bulunan tuz ve şeker miktarı eminim sizin de ilginizi çekmiştir. Paket ürünlerin raf ömrü de dikkate alınırsa tuzun koruyuculuğunda gizlenmiş binlerce ürün var. Aynı zamanda şeker tadını da almanız mümkün bu ürünlerde. Diyete başlayınca ekmek, makarna, pilav, patates, mısır derken ne kadar tanıdık karbonhidrat varsa hepsini bir kenara bıraktığımız da doğrudur. Ama kendi gözlemimden yola çıkarak ve sorup soruşturmama destek, düşük karbonhidrat alımı sayesinde yerinde sayan kilolar ve enerjisiz bir hayat, insanı büsbütün yıkıyor. Yağ yakımı için enerjiye, enerji için de doğal karbonhidratlara ihtiyacımız varmış. Günlük beslenmenin yarısından fazlasını karbonhidratlar oluşturmalıymış. Uzmanlar, doğru tahıllara dikkat çekiyor. Tam tahıllı ekmekler, bulgur, işlenmemiş pirinç, kinoa ve yulaf ezmesi ile günlük ihtiyacı sağlıklı bir şekilde karşılayabilirmişiz.
Sevdiklerinden vazgeçmek zorunda değiliz!
Yeni kurallara uyum sağlamak kısa dönemde fena olmayabilir ancak ilerleyen zamanlarda sağlıklı beslenmenin bir yaşam biçimi haline gelmesini istiyorsak sevdiklerimize yasaklar koymak yerine haftada bir gün dengeli bir biçimde tüketmek ve duyguları ödüllendirmek uygulanan programın başarısını artırıyormuş.
Mutlu bir insan kendine ve bedenine verdiği sözleri tutmakta daha başarılı oluyormuş. O yüzden mutlu olmayı en başa da alabiliriz. Sonuç itibariyle 6 hafta içinde bu uyguladıklarımla hem mutlu, hem de sağlıklı beslenerek kurtulduğum 8 kg’dan bahsedebiliriz. Geriye kalan sadece 4 kilo için ortalama 3 haftaya daha ihtiyacım var sanırım.
Egzersiz eksik kalmasın!
Tabii bunları yaparken, bedenimiz bize doğayı işaret ediyor. Doğa yürüyüşleri, esneme- germe hareketleri ve doğru nefes teknikleriyle, oksijeni daha verimli kullanma ve enerjiyi açığa çıkarma hedeflenebilir.
Egzersizde uyguladıkça faydasını gördüğüm özellikle iki detay var. Sabah jimnastiğinin önemini bilmeyen toktur. Ritmik şekilde nefes egzersizi ile birlikte uygulanabilir. Ama akşam yatmadan yarım saat önce yapılan egzersiz de çok önemli. Gece boyunca metabolizmayı uyanık tutup, kalori yakmaya yardımcı etkiye sahip.
Ben bu dönemi ağır aksak da olsa güzel tamamladığıma inanıyorum. Paylaştığım tecrübelerle etrafımda birçok kişi hızla yağ kütlelerini kırmaya, kilo vermeye ve rahatlamaya başladı bile. Umarım sizlere de bir katkısı olur. Duygusal açlık yaşamadığınız sürece bedeni doyurmak pek de zor olmasa gerek…