Her sabah işe gelirken otobüste birbirinden farklı karakterler ama benzer hayatlar yaşayan onlarca insanla bir arada yolculuk ediyorum çoğunuz gibi. Her gün başka bir olaya tanıklık ediyor, kimi zaman acı bir gülümseme, kimi zaman kızgınlık, bazen de hafif bir tebessümle karşılıyorum günü sayelerinde.
Eminim herkesin birbirinden ziyade sorumlulukları, sorunları, kederleri ya da paylaşmak için çaba sarf ettikleri sevinçleri oluyor.
Telefon konuşmalarını sesli yapıp kapatınca konuya devam edecek ‘yedek eleman’ arayışında olan teyzeler hasta ediyor beni. Tamam, ne güzel konuştun kapattın işte, çok şükür bitti yolun yarısı senin “aaa öyle mi, vah vah, tüh tüh, bıdı da bıdı” sözlerinle.
Hadi ama susalım biraz artık diye içinden geçirirken, yanlışlıkla göz göze gelmenizle beraber bir başlıyor anlatmaya, susmayan teyze yapmışlar diyorsun o an. E büyük sonuçta, ilgisiz kalsan ukala, cevap versen gereksizlik, konuşsan tanımadığın eltisinin, halasının, gelinin günahına giriyorsun.
Bir de sevgili yapmış gençlerimizin parlayan gözlerine iştirak eden fıkırdamaları, arada sırada yakışmayan o çirkin kelimeleri, bir saat sonra yanında olacak ama telefonu kapatırken bir ay sonra görüşecekmiş gibi vedaları…
Kulaklıklardan yükselen dımtıs dımtıs. Rap, rock, pop ya da arabesk müzik sesleriyle ‘gencim, güzelim, ben bu tarz müzik dinlerim’ edasını kendilerince “cool” duruşlarıyla destekleyen genç kızlarımız, delikanlılarımız var mesela. Gençtir dinlesin dedikçe ses daha da bir yükseliyor, dışardan duyulan bas, etrafındakileri rahatsız ettikçe zevkten dört köşe oluyorlar.
Sonunda biri dayanamayıp, kıs evladım, ablacım ya da kardeşim şunun sesini, kulaklık boşa değil ya deyince “ne yapayım oturup seni mi dinleyeyim “ diyebilecek kadar hazırlamış o eşsiz Türkçe ’sini.
Çocuğuyla ne kadar ilgilendiğini gözüne sokmak amaçlı yaptığı herkesçe bilinen, bilindikçe cıkcıkcık sesleriyle sinir toplayan annelerimizle karşılaşan var mı? O çocuğun sesinden daha çok çıkıyor kadının sesi “annecim bak mavi araba, bak yeşil bisiklet, bak bu sarı t-shirt, evet neydi, blue car, green, yellow”.. hepimiz öğrendik mi şimdi renkleri.
“Eve gidince sana şunu yapacağım, akşam babana söyleyelim tamam mı kızım/oğlum” bu annelerimiz güya 2-3 yaşlarındaki çocuklarıyla ilgileniyor, onları birey olarak görüyor ama kendisi görgü kurallarını çiğnediğini unutup etrafına ilgili, kültürlü, mükemmel anne pozları kesiyor.
Otobüse binerken ayağı paspasa takılıyor, önce şoföre, sonra belediyeye, daha sonra şehrimize ve insanlarına, arkasından hükümete serzenişte bulunuyor, bir de kendisine gözleriyle destekçi arıyor ki sosyalleşsin, şikâyet hakkını kullansın, rahatlasın.
Elindeki kitap ya da gazeteyi okuyacak yer bulduysan seninle birlikte okuyan, aman dur sayfa çevirmeyeyim de bitirsin cümlesini derken hassas tavrından rahatsız olup, burun kıvırarak cama kafasını dönenler var bir de. Onlara çok gülüyorum bak…
Öncelikli oturma sırası olan, yaşlılar, gebeler, engelliler için belli bir bölüm ayrılmış olmasına rağmen orada genellikle yer vermediği gibi rahatsız edilmemek adına telefona dalan düşünme engelli tiplemeler var. (Yaşlılar ayaktayken, dayanamayıp kaldırdığım ve tartıştığım çok insan olmuştur)
Ama bazı yaşlılarımız var ki, bizim zamanımızda böyle miydi deyiverince utanıp kalkanlar da var şimdi haklarını yemeyelim.
Daha neler neler, fırsat bulunca ayrıntılı otobüs maceralarımı da anlatacağım sizlere…
“Basit gibi gördüğümüz 40-50 dakikalık yolculuğumuzda bile ‘ben’ üç harfinin içinde kaybolmuşken işin özü, biz olabilmek, toplum kurallarını ve çevremizi hiçe saymadan sabırlı, duyarlı ve yardımsever bireyler olarak Antalya’mızda huzuru sağlamak bizim elimizde.”
Sabah bir günaydın de, değişir her şeyi…