Televizyon ekranlarında şiddeti engellemek amaçlı yayınlanan kamu spotlarına hiç dikkat ettiniz mi?
Enteresan şekilde vermek istediği mesajın tam ters yönünde bir algı oluşturduğunu düşünüyorum. Görselde yine şiddet içeriği ve sonuç olarak darbe alan mağdur bir insan var. Duygusal ve fiziksel şiddet var. Güçsüzlüğün acizliği ön plana çıkarılmış kareler. Yaptırım olarak sadece demir parmaklıklarla bitirilmiş bir spot. Amaç insana saygı ve güçlendirilen sevgi olmalıyken, izlediğim spotlarda şiddeti tetikleyecek ve oluşumunu destekleyecek içerikler var.
Bir insanı gerçekten değiştirmek istiyorsak, onun acizliğini yüzüne vurmadan algısını değiştirmesine yardımcı olabiliriz. Mesela kaba ve şiddet yanlısı olduğunu bildiğiniz halde, toplum içinde aslında ne kadar ince düşünceli, sevgi dolu ve hassas yapıda olduğuna dair vurgu yapılırsa, zamanla şiddetin azaldığını ve kendisinin anlaşılabildiğini düşünmesine dikkat çekilecektir.
Seçtiğimiz kelimelerin gücüyle bir insanın kendisinin kabulünü bile etkileyebilir, kendisine çeki düzen vermesini sağlayabilirsiniz. Yani insanlara, olmasını istediğimiz gibi olduğunu kabullendirirsek zamanla o kabulleniş düşüncelerine, düşünceleri aldığı güzel tepkilerle karakterine, karakteri de zamanla hareketlerine ve tavırlarına yansıyacaktır. Belki de bir insanın gelişimine olumlu katkıda bulunacak ve değişimin ta kendisini görmenizi sağlayacak bir algı oluşturulacaktır.
Ekranlarda izlenme oranları yüksek dizi filmler ve sinemalara baktığımızda, aksiyon içeriği yüksek olanlar ön sıralarda yer alıyor. Özellikle erkek çocukların ve yetişkin erkeklerin daha fazla ilgi odağı olması sebebiyle onlar için şiddeti kabullenilebilir kılıyor.
Öfkeyi yansıtma biçimlerinin şiddete ve kaba kuvvete dönüşmesi normal bir durummuş gibi algılanmaya başlıyor. Bu durumun günlük yaşamda da yadırganmayacak bir şeymiş gibi aldatıcı olgular oluşturduğuna inanıyorum. Daha da kötüsü bu şiddeti farkında olmadan kabullenen yeni bireylerin duygusal çöküşleriyle birlikte şiddete uğrama olasılığını artırıyor.
İnsanları yönlendirmek ve onların kendine olan inancını güçlendirmek zor olabilir ama imkânsız değil. Senelerdir süregelen algı operasyonlarıyla insanı insana kırdıranlar, hem siyasi hem de sosyal düzeyde sadece kendi üstünlükleri adına kazanç sağlayanlar nasıl bunu beceriyorsa, bizler de bunun tam tersini yapabiliriz. İnsan sevgisi, merhamet, üstün niceliği besleyen özsaygı, başarı gibi demokratik yaşamı destekleyen yeni algılar yaratabilir, bu bilinç gücüyle yenilenen akılcı toplumlar oluşturabiliriz.
Toplumun en küçük birimi aile yaşamını oluşturan faktörlerin başında, bireylerin karşılıklı saygısını ve paylaşımını ön plana alacağımız, sevginin, merhametin, hoşgörünün kimlik gelişiminde etkisine vurgu yapacağımız, cinsiyet farkı gözetmeksizin önce insan olmanın gerekleriyle yaşamda var olacağımız bir algıyla yapılacak her sunum, bugün zorlansak da yarını kazanmamız için eşsiz fırsatlar oluşturacak.
Ataerkil toplumları, insanerkil toplumlar haline getirebilmek uzun bir süreç ama mümkün. Nihayetinde erkeğin üstünlüğü sadece fiziksel olmaktan çıkmış, kazanılmadan kopyalanmış bir güç haline gelmiş. İnsan olmanın ayrıcalığına ve sorumluluğuna sahip bireyler yetiştirmek için gelişimi eğitim üzerinden desteklerken, eğitimi sadece okul boyutunda görmemek gerekiyor.
Ülkemizde cehaleti kabul etmeyen tahsil düzeyi yüksek kesimlerden de okumuş cahilleri göz önünde bulundurursak, her haneye ulaşabilen, sosyal devlet katkısıyla geliştirilmiş bir aile planlaması şart. Aile bireylerinin psikolojik değerlendirmesinin düzenli yapılması, sağlıklı ve bilinçli bir toplum için gereklilik arz ediyor.
Bu konuda toplumun akil anlayışına düşen; Ekran görsellerinde, sosyal medyada, eğitim ve öğretim kurumlarında, ibadethanelerde yeni örnekler tanımlarken, şekilcilikten çok akılcılığa yönlendirmek, özendirilen her mantalitenin toplumsal algıda yaratacağı seçiciliği önemsemek olmalıdır.