Yine yollardayım, yine gözümden kaçmayan detaylar…
KL07 Güllük-Lara istikametinde ilerlemekte. Tarih 23 Eylül 19, Saat :19:19, Sampi kavşağındayız.
Ani bir çığlıkla, tüm yolcular dikkat kesildik. Bir de ne görelim, hemen arka sırada 70 yaşlarında bir beyefendi yüz üstü yerde. Görüş alanında olanların söylediklerine göre oturduğu koltuktan boşluğa düşer gibi atmış kendisini yere.
Hemen şoför bey aracı kenara çekti. 112‘yi aradı. O sırada amcayı usulca kaldırdık koltuğa oturttuk. Ben eli kolu bağlı duramazdım. Zaten doktor olamadım, bari insan olarak bir faydam dokunsun istedim. Birisi camları açmama yardımcı oldu. Aldığım ilk yardım bilgisi ile ayaklarını hafifçe göğüs hizasından yukarı kaldırdım ve nabzına baktım.
Nabız yok denecek kadar azdı. Alnında çarpmanın şiddetiyle oluşmuş darbe izi ve öksürme esnasında ağzından gelen kırmızılığı görünce iç kanama şüphesi oluştu tabi. O sırada otobüste korkan çocukların sesleri ortalığı inletiyordu. Çocukların sesini bastırırcasına annelerinin onları susturma çabası da duyanların kulaklarını tırmalıyordu.
Bütün bu curcunada amca yavaş yavaş gözünü açtı ama durum pek parlak gözükmüyordu. Durumdan rahatsız olanlar hızla şoförümüzün ayarladığı diğer araca nakil oldular. Otobüste ambulansı bekleyen sadece dört kişi kaldık. Duyarlı şoförümüz, bir teyzemiz, genç bir kardeşimiz ve ben.
Beklerken amcanın cep telefonundan ailesine haber verdik. Ailesi durumu sakinlikle karşıladı. Önce eve getirmemizi söylese de biz razı gelmedik tabi. Kaldırılacağı hastaneyi bildireceğimizi söyleyip kapattık.
Yaşam Hastanesi’ne çok yakın olmamıza rağmen ambulans ancak 15 dakika sonra ulaştı beklediğimiz alana. Gelen ekip hemen amcanın tansiyonunu ve kan şekerini ölçtü. Halsiz adamın nefesi yetmiyordu söyleyeceklerine, zar zor; “Kusura bakmayın evladım, hepinizi ayaklandırdım, çok özür diliyorum. Tamam, bakın hiçbir şeyim yok, bırakın evime gideyim. Hastaneye gidersem evde çoluk çocuk, torunlarım var. Ayıp olur onlara da.” Diyordu. Yüreğim sızladı.
“Amcacım, şuan sağlığın bütün ayıplardan daha önemli. Böyle ince düşünecek olursan daha çok kaybedersin kendini. Yapma gözünü seveyim. Hepimiz bir babanın evladıyız. Kendi babamızın başına böyle bir şey gelse, başkaları da duruma şahit olup ilgilenmese ne kadar üzülürdük. Şimdi sen bunları düşünme, ailen hastaneye gelecektir elbet, kimseye de ayıp olmayacak.” Diye diye zor ikna ettim.
Yaşam hastanesinden gelen ekip, amcaya “Sosyal güvenceniz var mı?” diye sordu. Sosyal güvencesi olmayan amcayı, hastane dibimizdeyken, “O halde Devlet Hastanesi’ne götürelim” Dediler. Devlet Hastanesi’nde de sorun olacak gibi bir şeyler mırıldandılar ama net anlamadım. “Kardeşim şurada hastane, ne diye o kadar uzun yola gidiyorsunuz. Amca yaşlı, bir an önce acilden giriş yapmalı” dediysem de ekipteki görevliler razı gelmediler. “Hanımefendi sosyal güvencesi yok!” Diye konuyu kapatmaya çalıştılar.
Anlayamıyordum. Hastane dibimizde, vatandaşın durumu fena ama sosyal güvencesi yok diye başka hastaneye yönlendiriliyor. Hani sağlık çok önemliydi, erken müdahale hayat kurtarıyordu, hani bu konuda çok yol kat etmiştik. Bu durumda ne önemi vardı sosyal güvencenin. Ya yolda adama bir şey olsa, kim verecek bunun hesabını? Olmayan sosyal güvencesi mi? Devlet sağlık konusunda bu kadar hassasken, nedir şimdi bu hengâme?
Her neyse moralim bozuldu. Amcanın cep telefonundan ailesine mutlaka haber vermelerini tembihledik, ambulansı gönderdik. Otobüste kalan dört kişi arkasından dua ettik ve kaptan “Hadi o zaman yola devam.” Dedi.
Biran olsun amcanın başından ayrılmayan, ailesine karşı kendisini sorumlu hisseden ve ince düşünüp, gitmek isteyen yolcuları güzergâh devamında farklı bir otobüse yönlendiren kaptanın çabasını yürekten tebrik ediyorum. Bize böyle insanlar, böyle insanlıklar lazım. Kaptanı belki tanıyanınız vardır, göz ucuyla yaka kartına baktım. AT-1299 (Osmanlı Devletinin kuruluşu olunca aklımda kalmış) sicil numaralı Nihat Güleç.
Teşekkürler Nihat kaptan.