Günümüzde iş değiştirmek, kimi zaman mecburiyetten, kimi zaman daha iyi bir fırsattan, kimi zaman da baskıcı otoriteden kaçış amaçlı sık rastlanır bir durum haline geldi.
Eskiden işverenin gözünden bakınca, ne kadar fazla iş değişikliği yapılırsa, o kadar verimsiz bir manzara çiziyordu iş arayışı içinde olanlar. Çoğu zaman, çalışmaların ve tecrübelerin belli bir kısmı özgeçmişe eklenir aradaki uğraşıların çoğu temizlenirdi.
Ne kadar kalabalıksa o kadar okunmaz olurdu. Yabancı ve yerli kaynaklardan edindiğim bilgiye göre, iş ve işçi verimiyle ilgili uzman görüşlerinde, farklı iş yerleri, farklı kurumlar, farklı dallarda ortalama başarıyı yakalamış kişilerin yönetim alanında daha başarılı olduğunu, algısının arttığı ve gerekli zamanda iş değişikliklerinin tecrübeyi olumlu yönde tetiklediğini belirtiyorlar.
Katılıp, katılmamak yaşadıklarımızla orantılı olduğu için bu konuyu biraz açmak istiyorum. Bilindiği gibi işsizliğin günümüzde giderek artma sebepleri her ne kadar ekonomik bunalma ve işveren imkânlarının daralması olarak nitelendirilse de, iş bulma konusunda hassasiyetin arttığı da ortada. Bahsi geçen asıl başarı, en az 5 yıllık bir deneyim sonrasında yeterlilik kazanan çalışanın, yeni yollarla yeni tecrübeler kazanması olarak değerlendiriliyor bu kaynaklarda.
Konusunda uzman, genel yetenekleri tecrübesiyle paralel iş arayan, daha iyi şartlar gözetirken işsizlik sürecini de uzatmış oluyor. Bir, sıfırdan daima büyüktür diyerek bulduğu işte sebat gösterip belli bir çalışma evresinin ardından yeni fırsatları değerlendirenler her zaman daha ılımlı ve pozitif bir tavır sergiliyorlar fakat yetenekleri ve alanı konusunda zamanla kazandığı iş tecrübesinden uzaklaşıyor.
Antalya’nın turizm kenti olmasıyla her sezon yeni işçi alımları sektörde inişli çıkışlı grafik çiziyorken, sezon bitiminde işsiz kalan turizmciler farklı sektörlerde iş arayışa giriyor ve daha iyi şartlar yakaladığı anda da yeni işinde kalıcı olabiliyor.
Sonuç; işçinin farklı kollarda iş deneyimi ile sürekli iş değişikliği, işverenin yeni sezonda kalifiye eleman bulamama problemleri ve sektörde kalite düşüşü vs. Bu sadece bir örnek. Aynı şekilde zanaatkar ya da devlet memuru değilse ki; onlarda bile ekonomik koşullardan dolayı farklı sektörlerde çalışanlar varken, kendi işini ya da kendi yeteneğini konuşturan mutlu çalışan, hatta mutlu işverene bile rastlamak zorlaşıyor.
Hep daha iyisini aramak, daha iyisini bulmak adına ve ekonomik şartların, gelecek kaygısının, yükselen değerlerin altında ezilen halkın makul sebepler yaratmasından kaynaklı herkes herkesin işini yapar, herkes her işten anlar, herkes ‘o yapıyorsa ben de yaparım ne var!’ anlayışında ısrarcı davranıyor.
Ve zamanla ülkemizde ne gerçek zanaatkârlar yetişiyor, ne esnaf, esnaf olabiliyor, ne usta- işçi ilişkisi yıllara uzanan bir fedakârlıkla yeni kazanımlar sağlayabiliyor. Var olan kimliklerin saydamlaşıp görünmez bir hal alması hep bu yüzden. Kimse hak ettiği yerde varlığını idame ettiremiyor, kalifiye iş gücü azalırken, teknoloji üretecek beyinler de maddi yetersizlik ve yeteneğini sergileyecek alansızlık nedeniyle farklı yolları tercih ediyor.
Önce şehrimiz sonra ülkemiz, üretim ve iş gücü kaybıyla savaşıyor sonuç, koca bir yüzdeyle İŞSSİZLİK oluyor.