Güvenli yaşamdan açıldı konu.
Son yıllarda dikkat ettim de insanların önceliği güvende kalmak, güvende olmak. Güvende olabilmek adına her şeyi yapıyorlar. Bu güveni de şöyle tanımlıyorlardı.
Maaşı zamanında almak, güneş gören bir evde oturmak, çocukların en iyi okulda okuması, iyi bir öğretmenlerinin olması, işe yakın evlerinin olması, çoğu kez konu komşudan uzak durulması, az arkadaş edinilmesi, belli bir mekânda yemek yenilmesi ve eğlenilmesi, çevreyi ufak tutma çabası, sadece güvenli ortam yaratmak adına yapılan şeylerden bazılarıydı.
Tabi bu güven ortamı hayatı şekillendirirken aynı zamanda yeniliklere ve değişikliklere şüpheyle yaklaşanların sayısı da giderek artıyordu. Yeni taşınan bir komşuya öncelikle bir cani gibi bakılıyor, tanışması ve sağlıklı iletişime geçilmesi epey zaman alıyordu.
Yeni ortamlardan uzak olan insan, yanlışlarına rağmen kabullendiği kişiler için “ne de olsa eski arkadaş” mantığıyla, kaybetme ve yalnızlaşma korkusuyla es geçiyor, arkadaşının iyileşme sürecini de askıya alıyordu. Ve bütün bunlara ek, bir an olsun konforlu ortamını terk etmek istemeyen ailelerle dolu çevremde yeni fikirler üretmek de başta garip karşılanıyor, derdini anlatıncaya kadar yeni fikir eskiyordu.
Peki, bu kadar güven isteğinin getirdiği güvensizlik neydi? Tabi ki, Son zamanlarda artan cinayet, tecavüz, şiddet haberleri, siyasi sarsıntılar, içsel güvensizlikler, başarı yüzdesi, ekonomik yetersizliklerin getirisi geçim sıkıntısı ve gelecek kaygısı başı çeken nedenlerdi.
Bu güven duygusunun hâkimiyetini oluştururlarken, haklı oldukları kadar, mutlu olabilseydi insanlar, inanın bu konuya hiç girmeyecektim ama görünüşe bakılırsa maalesef bu kadar daraltılmış çevre ve kutu içinde geçen bir yaşam, insanların özgürlüklerini de kısıtlıyordu.
İnsanoğlu yüzyıllardır atalarından gelen genlerle yeniliklere açık, öğrenmeye, keşfetmeye meraklı, yeni dünyaların, yeni oluşumların başını çeken bir varlıktı. Günümüzde teknolojinin nimetleri gereği keşifler daha sanal, daha sayısal ve daha yüzeysel oluyordu sanki.
Gitmek, koklamak, dokunmak, hissetmek gibi algılar rafa kaldırılmış; kırılmaktan,incinmekten, yara almaktan korkan, kaybetme korkusuyla güdülenmiş, alışkanlıklarının dışına çıkmaktan,yer değişikliğinden çekinen insanlarla çevrili bir yaşam tercih edilmiş gibiydi.
Fazla güvende kalma arzusu, özgürlüğü de teslim etmek demekti benim için. Hem maddesel hem de duygusal açıdan incelediğimde özgürlük, kimi zaman güvensiz ortamları da beraberinde getirebiliyordu. Ama yine de içimde PauloCoelho’nun, "Gemi limanda güvendedir ama gemiler limanda beklemeleri için yapılmaz.” Sözü direniyordu.
İnsanlar güvenli limanlar ararken olup bitenlerden uzak, kabuğuna çekilmiş, programlanmış gibi yaşamamalıydı.
Doğayı, evreni, uzayı, insanı gerektiğince keşfetmeli, geleceğe yeni bir dünya inşa etmeleri için fırsatlar vermeliydi.