''Mutluluğun tedavi edemediği bir şeye hiçbir ilaç çare olamaz.'' Diyordu Gabo (GabrielGarciaMarquez)
Takıldım kaldım bu söze.
Mutluluğu getiren nedenlere, götüren sebeplere. İlaç diye niyet edilen her şeye…
Mutluluğun tedavi edebilmesi için önce mutluluğa sahip olmak gerekiyordu.
Herkesin mutluluk anlayışı da başka başkaydı. Nasıl bir kuş sesinde, alınan bir tek nefeste, kavuşulan sevgilide hatta kavuşulması mümkün olma hissinde, ufacık bir tebessümde, bir tatlı sözde mutluluğu bulanlar varsa, bu saydıklarıma hiçbir anlam yükleyemeyen insanlar da vardı.
O halde mutluluğu güçte, dengede, maddiyatta bulanlara, görselde arayanlara çare olacak ilacı bulmak daha mı zordu?
Dünyalık işlerin getirdiği mutluluk ve maneviyatla kazanılmış huzur…
Ya ikisi birlikte mutluluk getiriyorsa… İkisini birlikte isteyenlerin anı kaçırması, gelecek kaygısı ve geçmişin hesabında kaybolmasına ne yapacaktık?
Çare, çaresizlikle harmanlanan zaman diliminde nasıl bulunacaktı? Bir de Gabo’ya göre çare mutlu olmaktan geçiyorsa… İçsel mutluluğa ulaşmak için dünyevi güzellikleri içselleştirebilmenin ayrıcalığının farkına varılmadıysa eğer, uzun hikâyeydi bu mutluluk meselesi…
Düşünsenize,
Hasta olan, en ufak bir iyileşme umuduyla mutluydu,
Kimsesiz olan tanıdık gelen bir sesle,
Fakir, hayallerinin ötesinde,
Zengin, hedeflerinin gölgesinde,
Hayaller, gerçekleşme hevesiyle,
Öğrenci, mezuniyetiyle,
İşsiz, yeni bir işle,
Memur, atanmasıyla,
Acı tatlıyla,
Ağaç dalıyla,
Bülbül sevdasıyla,
Gül dikeniyle,
Ölü, bir nefesle mutluydu…
Demem o ki, var olanın yokluğu acıtıyordu insanı. Asıl çaresizlik, var olacakken yok oluşlardı. Varlığından haberdar olup da ulaşılamayanlardı.
Yani, yokluğun mutluluğuyla yaşıyordu insanlar, varlığın şükrüyle değil…