Fedakârlık hakkında binlerce yazı yazılabilir.
Anlam vermeye çalıştığım olaylar silsilesinde acaba o mükemmel duygu nasıl olur da soğukluk yaratır, fikirleri olumsuz yönde etkiler, doğallığı yok eder, olması gerekeni büyütür, zaten olanı yok sayar da insanları birbirine düşürür?
Bunları düşündükçe olaylar, insanlar, duygular, yaşanmışlıklar ve karşılaşılan sözsüz tavırlar, farklı bir gerçeğin peşine sürükledi beni.
Kocası için bütün dünyayı karşısına alan genç bir kadın ve karısının bir gülüşüne geceyi aydınlatacak sevdalı bir adam. Severek evlendiler, 3 çocukları oldu ve mutlulardı. Bir zaman sonra kocasının böbrek rahatsızlığı mutluluklarına gölge düşürdü.
Tek bir çözüm vardı, böbrek nakli. Öncelikli olarak kocasının ailesinden uygun donör arayışları sürerken adam için zor bir dönem başlamıştı. Ailesinden kimse donör olmak istememiş, isteyen de rahatsızlığını öne sürmüştü.
Kadın düşündü, düşündü ve kendi böbreğini verme kararı aldı. Uygundu. Ameliyat öncesi ve sonrası aşamalar oldukça başarılı geçti. Birbirlerine olan sevgileri artarak devam ediyordu ve adam kadının sevgisinden şüphe ettiği günleri acı içinde unutmak istiyordu.
Tek istediği yeniden sağlığına kavuşup ailesiyle birlikte geçireceği huzur dolu günlerdi. Hatta karısının istediği o evi de alacaktı, kararlıydı, karısı ne derse yapacaktı.
Başarılı geçen operasyonun ardından evlerine geldiklerinde, sevgi dolu karısı, çocuklarını sükûnete davet ediyor, kocasını sağlıklı ve mutlu görmek istiyordu.
Gel zaman, git zaman kocası, sürekli tebessüm eden ve o eski hırçın tavırlarından eser kalmayan karısının sevgisinin, gerçek mi yoksa acıma duygusu mu olduğunu sorguluyor, bir türlü emin olamıyordu.
Çünkü bundan seneler önce çok sevdiği arkadaşının tüm borçlarını ödediğinde ‘kim olsa dostuna bunu yapardı’ fikriyle hareket etmişti. Arkadaşı yanlış anlamasın ve fedakârlığının altında ezilmesin diye dikkat etmiş, yanlış bir cümle çıkar da, onu kırarım diye her kelimesine dikkat etmişti.
Bir zaman sonra arkadaşı evlenip yurtdışına gittiğinde, arayıp sormadığında kızgınlığı kat be kat artmış, kendine karşı öfkesi ve pişmanlığı çoğalmıştı. Bu öfkesinin altında yatan ‘bunca fedakârlığı kendi öz kardeşi bile yapmazdı’ anlayışıydı.
Kendisinin bile imkânı yokken, sağdan soldan para toplayıp, denkleştirip kim arkadaşının borcunu öderdi beklentisizce.
İşte tam burada devreye gireceğim… “BEKLENTİSİZCE!” Fedakârlık beklentisizce yapılan, sanki hiç yapılmamış gibi devam edilen, konu edilmeyen, ortaya dökülmeyen, ballandırılmayan, yerilmeyen, ağzı yüzü oynamayan, olduğu gibi, olması gerektiği gibi yola devam edilen bir güzellikti.
Ama adamın duyguları belli ki beklentisizce değildi. Bunca zaman aramıyorsa mutlaka bir nedeni vardır diye düşünmemiş, ‘şimdi arasam, para istiyorum zannedecek’ korkusu ile kendisi de aramaktan çekinmiş, sonuç itibariyle bir arkadaşlık o güzelim fedakârlık yüzünden güme gitmişti.
Karısı, taze meyve suyu elinde, hafif bir gülümsemeyle yaklaşırken adamın boğazı düğüm düğüm oldu. Ailesinin bile yapmadığı, kardeşinin bile kaçtığı ama karısının tereddüt etmeden kabul ettiği böbrek naklini düşündü.
En ufak bir hatasında, karısının fedakârlık olarak gördüğü bu durumdan yararlanıp öfke duyacağını, had bulacağını ve geriye dönüşün olmayacağı korkusu tüm bedenini sardı. Kaybetmekten korktu. Sevdiğini, çocuklarını, huzurunu, sağlığını, bugününü kaybetmekten, fedakârlık yapanın da, yapılanın da acı sona maruz kalacağından korktu, konuşamadı, sustu.
Yapabileceğiniz veya yaptığınız fedakârlıklar, yükünüzü azaltmalı, hafifletmeli. Gün gelip size yük, karşıya eziyet olacaksa onun adı fedakârlık olmamalı. İnsanca yapılmalı ve unutulmalı. Vefa, takdir ve alkış güdülerek yapılan her şey sonunda acı verir.
Fedakârlık geleceğe yatırım için yapılıyorsa, bunun adına da ticaret denir. Bence en güzeli, illa ki bunu kalbinizde dillendirecekseniz Allah için yapın ve unutun gitsin.