İnsan ömrü kısa ve ölüm hep ‘erken’ …
Bu nedenle ayrılığın ne zaman geleceği hiç belli olmaz. Bu ayrılık gelmeden evvel alınan her nefesin şükrünü dünya diliyle anmayı ihmal etmeyin sakın. Varlığında kıymet bilin sevdiklerinizin. Yokluğunda üzülseniz de, kendinizi parçalasanız da, gitti giden…
Geri dönülmez bu yolda ancak dualarınızla ulaşabileceğiniz kadar yakın, dokunamayacağınız kadar uzakta olan sevdiklerinize hayattayken değer verin. Göz göze, diz dizeyken sevdiğinizi söyleyin. Zaman o kadar hızlı ki, hiçbir şeye yetmiyor gibi geliyor yaşamın içinde. Oysa bir gün kimine 24 saatken kimine 14 saat değildir. Günlük planlarınız içine mutlaka eşi, dostu, akrabayı, sevdiğiniz bir arkadaşınızı ziyareti de ekleyin. Ana-baba-gardaş-bacı uzakta da olsa en azından haftada bir gün sesini duyun. Onu hayattayken yalnız bırakmayın. Ölüm gelip çattığında, o sevdiğiniz beden toprağa vardığında onun yalnızlığıyla irkileyeceğinize, zamanında yanında olmayı becerin.
Ölüm hepimizin başında.
Bir an gelip nefessiz kalacağımızı bile bile yaşayan tek canlı türüyüz sanırım. Ve o anı, o günü hatta o seneyi bile tahayyül etmek imkânsız. Oysa ki öleceğimizi bile bile, buna inana inana ne kadar da çok hırslıyız, ne kadar da nefret dolu, ne kadar da ulaşılmazız. Ruha mal olmuş nefis bizi terk edip gittikten sonra geriye kalan toprağa karışıp yok olacak et ve kemik, başka bedenlerde hücre hücre yeniden doğacak… Geriye kalansa sadece ardımızda bıraktığımız iyi ya da kötü hatırlarımız. Arda kalansak eğer gidenlerle yaşadığımız anılarımız.
Tüm canlıların, hepimizin, herkesin tek bir yaşama hakkı var. O hakka sahip çıkarken, bir başka hakkın varlığını akıl yoluyla idrak edip, nefsi terbiye edecek hiçliği unutmamak dileklerimle…