Aralık ayının son haftası malum sağanak yağış ve saatte 70km -100 km arası rüzgâr hızıyla geçiyor. Bu süreçte vatandaşlar ulaşım hizmetlerini ya kendi hususi araçlarıyla ya da toplu taşıma araçlarıyla karşılıyorlar.
Yaya olarak ulaşım mı! O da ne ? Ne mümkün…
Sağolsunlar otobüsler bir yarış halinde ilerliyor. “Antalya Kart” uygulamasında 10 dk sonra ilgili durağa gelmesi planlanan araç 2 dk içinde hoop durakta… ‘Nasıl mı?’ dediğinizi duyar gibiyim. Eğer toplu taşıma araçlarından uzaksanız anlamamanıza şaşırmıyorum. Hemen açıklayayım. Şehir içinde olduklarını, hava şartlarının uygunsuz olduğunu, araç içinde ayakta yolculuk etmek zorunda kalan yolcuların varlığını unutup, ağız kenarlarından hiç inmeyen, baş kısmında ayrı bir uzuv şeklinde beliren kablolarıyla güle oynaya gaza bastıkları için tabi ki.
Şoförlerin seyir esnasında rahatsız edilmemesi gerektiğini ilkokul öğrencisi bile biliyor çok şükür. Buna ek olarak dikkatlerinin dağılmaması için telefonla konuşmaları da kısıtlanmış olan akıllı şoförlerimiz, kablolarıyla tüm yol boyunca mutlu mesut yaşayabiliyor ve ne hikmetse dikkatleri dağılmadığı için, durakta soru soran vatandaşa iki kere, üç kere “Nereyi dedin teyze, Anlamadım amca, Biz ne bilelim kardeşim” gibi soru kipleriyle karşılık verebiliyorlar. E tabi dikkatleri gayet keskin ve yerinde!
Tabi saygı ve duyarlılık sergileyen, dikkatli ve yetenekli çok değerli şoförlerimizi bu durumdan tenzih ediyorum.
Bunun dışında ister özel araç, isterse resmi kurum ve kuruluşların olsun, şoförlerimiz koltuğa oturduğu andan itibaren yaya olarak dışarda, yağmurda, çamurun, suyun içinde kalmanızı pek önemsemiyorlar. “Yayaya saygı” sadece uyarı levhalarında şiirsel yerini almış durumda.
Daha bugün başıma gelen, “Yaşandı bitti saygısızca” dediğim durumu sizlerle paylaşayım.
Sabah saatlerinde, Lara tarafından şehir merkezine gelen otobüs hattına bindim. Otobüs bir sonraki durak cebine park edilen, BİM mağazalar zincirinin ürün boşaltan tırları sebebiyle durağa yanaşamadı ve durakta bekleyen yolcular mağdur oldu. Otobüs şoförü haklı sebeple tır sürücüsü ile atıştı. ( Bu konuda mağaza çalışanları ve boşaltma yapan araçlar daha önce de uyarılmasına rağmen maalesef sürekli tekrar eden bir sorun) Konu, trafik memurlarını çağırmaya kadar geldi.
Yola devam eden otobüs şoförümüz kızgınlığını ve kırgınlığını atamamış ki, yağmura rağmen siniri gaza basışından ve kırmızı ışıkta geçişinden belliydi. Hatta otobüs koridoru ıslak olduğu için ayakta durmakta zorluk çeken yolcular da düşme tehlikesi içindeydi. Tam ineceğim durakta, bu sefer durağa yanaşmaması ve oluk oluk su akan yerde yolcu indirme çabası da takdire şayan bir görüntüydü. İnmek için özen gösteren yolcuyu beklemeden, yetişecek yerleri olduğu için hızla arka kapıyı kapatma telaşı da cabası! Evet, şoförün haklı sebeplerle sinirlenmesini anlayabiliyorum ama haksız duruma düşecek kadar durumu bu hadde getirmesini anlayamıyorum.
Onca yolcunun canını tehlikeye atarak, kırmızı ışıkta geçerek ve aracı dengesizce hızlı bir şekilde kullanarak öfkesini atabildi mi acaba?
Diğer araçlara gelince, paşa koltuğuna kurulur kurulmaz ara sokaklarda bile yaya kaldırımına yakın mesafeden hızla geçerek, yayaların üzerine su gelmesine neden olmak da neyin nesi… Analarının karnından acaba o sürücü koltuğu ile mi doğdular ki bu kadar anlayışsız ve kaba olabiliyorlar!
Uzun lafın kısası; İnsan’a saygı. Öz’e saygı, Can’a saygı..
Her canlının özgürce yaşama hakkının bir başkasının bencil duyguları ve vurdumduymazlığı ile alt etmesi cahilce ve kabullenilmesi güç bir insani yaklaşım olur.
Kendisine saygısı olanın başkasına saygısı da olur.
Bu sebeple trafikte de saygıyı ve sağduyuyu lütfen düşünebilen (!) beyinlerden eksik etmeyelim.