Simitçiler…
Gerçekten simit satan birisi de olabilir, sivil polis de. Atanamamış elektrik mühendisi, avukat, öğretmen ya da psikoloji bölümü öğrencisi de.
Esnafın hasıdır. Simidi kime satıyor bilir sanki. Ya mahallenizde “Simitçiiiiiyaaaaaeeeeoooo” diye bağırır, ya da yol üstünde tezgâhının başında sessiz sedasız oturup günlük kısmetini bekler.
Anlık kısa sohbetler içinde peynirli bir Ankara simidi, bir sade açma, kesme ya da poğaça yanında ayran, su, meyve suyu da alabilirsiniz o tezgâhlardan. Ama o anlık sohbetler çok değerlidir.
Hatta kırma kollu sandalye bile çıkarır termosta dumanı tüten çayı varsa. Orada kimliğini saklayan takipte bir polisle de muhatap olabilirsin, ekmeğinin peşinde bir kardeşimiz, dayı, teyze, hala, amcayla da.
Mazeretim dolayısıyla geçenlerde her gün yanından geçtiğim simitçiye de bir uğrayayım dedim. Ağzında bin hayırlı dua ile karşıladı. Ben de dualarına “âmin, cümlemizin” diyerek karşılık verebildim.
Sonra, özenle paketlediği, piyasa fiyatının altında sattığı sandviçlerden birini aldım. Parayı peçete ile aldı ve besmele ile para üstünü verdi, selamet dualarıyla uğurladı. Bu kadar temiz yüzlü, titiz çalışan, güler yüzlü, her kelimesi nazik ve dua dolu simitçinin yanından uzaklaşırken şaşkınlık ve merak içinde kaldım.
O güne özel olabileceğini düşündüğüm tavrını merakla ertesi gün yine sandviç almaya gittim. Hatta bazen kendimi göstermeden diğer vatandaşlara karşı davranışlarına da baktım. Herkese aynıydı. O güzel karşılama ve duaları duymak için sık uğramaya başladım. Sabah kahvaltılarımı artık dayının sandviçi ve soğuk ayranı ile yapmak bir ayrıcalık gibi gelmeye başladı.
Yaklaşık 10 gündür düzenli uğrak yerim oldu. Geçenlerde rahatsızlandım bir gün uğrayamadım. Ertesi gün ilk sorduğu soru, “Dün neyin vardı evladım, gelemedin bu tarafa” oldu. Rahatsızlığımı bildirdim, başladı şifa duası okumaya. İçim huzurla doldu.
Yanına 11-12 yaşlarında iki çocuk yaklaştı, simidin fiyatını sormadan emredercesine 4 simit istediler, dayıya sadece 2 TL verdiler. Dayı hiç seslenmeden simitleri sardı, aldı parayı. Eksik ya da az verdiniz demedi. Dayanamadım sordum. Verdiği cevap; “Çocuklardan gelen kazancın azı olmaz evladım, inşallah parayı öğrenmeden, insanlığı öğrenirler” oldu.
Ha bir de “askıda simit ve su” yazmış, beş altı kadar simit de koymuş bir tarafa. Gözüm takıldı soramadım ama “Sahipleri var kızım, Allah her gün çok şükür birkaç kişi yollar, aracı kılar beni” dedi. Güler yüzü, şen sesiyle, güzel dualarla uğurladı yine.
Yolunuz düşerse Antalya Araştırma Hastanesi’nin hemen girişinde, temiz tezgâhından ve sükûtla gülen yüzünden tanırsınız.
Gerçekte kim olduğunu bilmiyorum hatta adını bile sormadım, ben ‘huzur dayı’ diyorum, O anlıyor.